23 Şubat 2009 Pazartesi

hercai çiçegi



Çok uzun yıllar önce iki kır çiçeği birbirlerine aşık olurlar, her bahar diğer çiçekler gibi onlar da açıp güneşe merhaba derler. Fakat bir bahar başlangıcı bu çiçeklerden biri diğerine;

"Biz diğer çiçekler gibi bu bahar açmayalım kışın ortasında herkesin soğuktan kaçtığı karlı günlerde açalım ki bütün doğa bize ait olsun" der. Ve ikisi de o bahar açmamaya karar verirler.

Biri açmak için kışın gelmesini ve karın yağmasını beklerken, diğeri o yaz açar. O gün bugündür karda açan ve sevgilisini bekleyen çiçeğe kardelen, sevgilisini yarı yolda bırakan çiçeğe de hercai denilir. İşte bu yüzden hayırsız sevgiliye Hercai diye hitap edilir.

Sedef çiçegi ve yaşlı çift


Mahkeme salonunda, seksenlerindeki yaşlı çiftin durumu içler acısıydı. Adam inatçı bakışlarla suskun. Nine'nin ağlamaktan iyice çukurlaşmış gözleri ve keskin çizgileriyle bıkkın bakışları süzüyordu etrafını.... Ve hakim tokmak vuruşuyla, sözü yaşlı kadına verdi, hakim..."Anlat teyze neden boşanmak istiyorsun?" Yaşlı kadın derin bir nefes çektikten sonra baş örtüsüyle ağzını aralayıp, kasılmış sesiyle konuşmaya başladı. "Bu herif yetti gari, 50 yıldır beni hayattan....."

Sonra uzunca bir sessizlik hakim oldu mahkeme salonunda. Sessizlik bu tür haberleri her gün manşet yapan gazetecilerden birinin flaşıyla bozuldu, kim bilir nasıl bir manşet atacaklardı, yaşanmış 50 yılın ardından. Çok sayıda gazeteci izliyordu davayı, kadın neler diyecekti? Herkes onu dinliyordu.

Yaşlı kadının gözleri doldu ve devam etti: "Bizim bir sedef çiçeği vardı, çok sevdiğim.. O bilmez... 50 yıl önceydi.... O çiçeği, bana verdiği çiçeklerin arasından kopardığım bir yaprağı tohumlamıştım, öyle büyüttüm... yavrumuz olmadı, onları yavrum bildim... Bir süre sonra çiçek kurumaya başladı. O zaman adak adadım.... Her gece güneş açmadan önce bir tas suyla sulayacağım onu diye.. İyi gelirmiş dedilerdi.. 50 yıl oldu, bu herif bir gece kalkıp, bir kere de bu çiçeği ben sularım demedi... Ta ki geçen geceye kadar..O gece takatim kesilmiş.. Uyuyakalmışım.....Ben böyle bir adamla 50 yıl geçirdim.... Hayatımı, umudumu her şeyimi verdim... Ondan hiçbir şey göremedim... Bir kerecik olsun, benim bildiğim görevlerden birisini yapmasını bekledim... Onsuz daha iyiyim, yemin ederim."

Hakim, yaşlı adama dönerek; "Diyeceğin bir şey var mı baba?" dedi. Yaşlı adam bastonla zor yürüdüğü kürsüye, o ana kadar suçlanmış olmanın utangaçlığını hissettiren yüz ifadesiyle hakime yöneldi; "Askerliğimi, Reisicumhur köşkünde bahçıvan olarak yaptım, o bahçenin görkemli görünümüyle büyümesi için emeklerimi verdim... Fadime'mi de orada tanıdım... Sedefleri de... Ona en güzel çiçeklerden buketler verdim. O çiçeklerle doludur bahçesi.. Kokusuna taptığım perişan eder yüreğimi... İlk evlendiğimiz günlerin birinde boyun ağrısından onu hekime götürdüm... Hekim çok uzun süre uyanmadan yatarsa boynundaki kireç sertleşir, kötüleşir dedi... Her gece uykusunu bölüp, uyansın, gezinsin dedi... Hekimi pek dinlemedi bizim hatun... Lafım geçmedi.. O günlerde tesadüf bu çiçek kurudu... Ben ona 'gece sularsan geçer" dedim... Adak dilettim...Her gece onu uyandırdım. Ve onu seyrettim.. O sevdiğim kadının yavrusu bildiği çiçekleri sularken seyrettim. Her gece o çiçek ben oldum sanki... Ona bu yüzden tapabilirdim..." dedi adam, o yaştaki bir adamdan beklenmeyecek ifadelerle... "Her gece o yattıktan sonra uyandım... Saksıdaki suyu boşalttım.. Sedef gece sulanmayı sevmez, hakim bey.... Geçen gece de, yaşlılık, ben de uyanamadım... Uyandıramadım. Çiçek susuz kalırdı amma, kadınımın boynu yine azabilirdi... Suçlandım.. Sesimi çıkartamadım.." O an mahkeme salonunda her şey sustu...

kışında renkli bahçeler için....



Havalar soğudu diye bahçenizden ümidi kesmeye gerek yok! Kışın da renkleriyle bahçenizi canlandıracak çiçekler var...

Kışın bahçenizi göz alıcı hale getirebilecek çiçekler; mevsimlik çuha çiçeği, hercai menekşe ve siklamendir. Çuha çiçeği ve siklamen yarı gölgede yetişir, hercai menekşenin ise ışığı net alan bir yere dikilmesi gerekir. Bitkilerinize suyu toprağı kurudukça vermelisiniz. Çiçekli bitkilerinizin daha iyi beslenmesi için 15 günde bir fosforlu gübre kullanabilirisiniz.

Kış aylarında meyve ağaçlarından sadece turunçgiller meyve verir. Armut, kiraz gibi yaprak döken ağaçlar, kışın meyve vermezler. Fakat yazın meyve verebilmeleri için periyodik bakıma ihtiyaçları vardır.Mandalina, portakal, greyfurt gibi turunçgillerden yeşil yapraklı oldukları için her mevsim meyve alınır. Bu arada turunçgillerin de toprağı kurudukça onları sulamalı ve 15 günde bir azotlu gübre vermelisiniz. Bu tür ağaçları çok soğuk iklimi olmayan İstanbul gibi şehirlerde bahçenizin kuytu bir yerine dikerek te koruma sağlayabilirsiniz.

Eğer soğuk iklimi olan bir bölgede yaşıyorsanız, meyve ağaçlarının üzerine delikli naylon sererek koruma altına alabilirsiniz

20 Şubat 2009 Cuma

Siyah gül hikayesi


sokak çocuğuydu o. Bir evi, üşüdüğünde içinde ısınacağı bir yatağı, sevebileceği kimse yoktu. Kaçardı insanlar ondan serseridir diye ama bilmezdi kimse onun ne kadar sıcak bir yüreğe sahip olduğunu. Bütün yakışıklılığı saklıydı yüzüne yapışan tozların arkasında. Güldüğünde gözlerinin içi dahi gülecekti belli.
Gemlik sahili ıssızdı o sabah. Delikanlı oturdu bir kaya üzerine ve her gün ki gibi denizi seyretmeye başladı, onunla konuşmaya, dertleşmeye. Tuhaf bir his vardı içinde. Dolaşmaya karar verdi, sahilin bir ucundan diğer ucuna. Uzaktan birini gördü. Uzun kızıl saçları olan, yüzünde aynı kızıl çilleri olan tertemiz giyimli bir kızdı. Akşam olmuş delikanlı yine her zaman kaldığı, sahildeki en büyük çınar ağacının altına uzanmıştı aklında ve yüreğinde o kızıl saçlı kız vardı. O günden sonra delikanlı hep oraya gidip kızıl saçlı kızı seyretti saatlerce. Gözlerine uyku girmez olmuştu. Karnının açlığını hissetmez olmuştu. Bir gün gelmese içi içini yerdi, korkardı. Deli gibi aşıktı, taş kesmiş yüreği yumuşamıştı birden. Günler böyle aşk ateşi ile geçmiş. Genç kız delikanlının aşkını anlamış, fakat sokak çocuğu olduğu için umurunda olmamıştı.
En sonunda karar verdi delikanlı. Ne olursa olsun gidip onu sevdiğini söyleyecekti. Ve yaptı. Genç kız ona bana siyah bir gül getirirsen aşkına karşılık verebilirim dedi. Gözleri aşktan kör olan delikanlı hemen kabul etti. Ve aramaya başladı ama hiç bir yerde siyah gül bulamadı. Bir umutla bir gülfidanı aldı. Dualar etti onun siyah açması için ama nafile beyaz renkte açmıştı gül. Delikanlı bütün ümidini yitirdi. En sonunda siyah mürekkep kalemle yattığı kartonun üzerine şu satırları yazdı "sevdiğim seni siyah gül bulabilecek kadar sevmemişim. Siyah gül yok, sen yoksun, o zaman bende yokum... Hoşçakal..."
Bu satırları yazdıktan sonra hazırladığı ipi boynuna geçirdi, bıraktı kendini ölümün sessizliğine... Oysa o can verirken dökülen mürekkep beyaz gülü siyaha boyamıştı bile...

Gemlik sahili üzgündü. Kolay mı hep büyük aşklara şahit olmuştu. Alışkın değildi böyle bir sona. Kızıl saçlı kız o gün yine sahile gelmiş fakat delikanlıyı görememişti. Unuttu herhalde diye geçirdi içinden. Bilmiyordu delikanlının artık bu dünyada olmadığını. Gezmek istedi ancak o gün bir güçsüzlük vardı genç kızda. Yinede gezmek istedi ve delikanlının yattığı o büyük çınar ağacının olduğu yere doğru ağır ağır ilerledi. Tuhaftı genç kız, titriyordu. Heyecanlanmıştı... İşte o an anlamıştı artık kızıl saçlı kızda aşıktı delikanlıya. Yavaşladı ve düşündü ne yapacaktı ki siyah gülü. Başından atmak için istemişti, nerden bulacak ki demişti. Oysa şimdi oda seviyordu. İşte karar verdi delikanlıya gidecek onu sevdiğini söyleyecekti... Gemlik sahili ıssızdı. Martılar sessiz çığlıklar atıyordu. Balıklar kayaların arasına sığınmıştı. Uzaktan gözüktü çınar ağacı hani şu görünmeyen dileklerin asılı olduğu çınar ağacı. Genç kız uzaktan kalabalığı fark etmişti. Adım atmakta zorlanan kızıl saçlı kız koşmaya başlamıştı. Kalabalığı aşarak sevdiğinin yanına gitti. Ancak delikanlının yüzü morarmıştı, gözleri açıktı. Kimse onu indirmeye cesaret edemezken, kızıl saçlı kız kucakladı delikanlıyı. Ancak o kadar ağırlaşmıştı ki taşıyamadı, yığıldı olduğu yere. Gözleri siyah güle, elbisesi gülün dikenine, dili de binlerce keşkelere takıldı kaldı… Senelerce ağladı ve bekledi delikanlıyı değil ona kavuşacağı o muhteşem ölümü bekledi…

gül ve bülbülün hikayesi

Çok eski zamanlarda bir gün bir delikanlı varmış... Bu delikanlı çok zengin bir ailenin kızına aşık olmuş. Ama kız delikanlı fakir diye ona yüz vermiyormuş. Genç bir yılbaşı gecesi bütün cesaretini toplamış ve kızı yılbaşı gecesi balosuna davet etmek için evine gitmiş. Kapıyı genç kız açmış. Kıza kendisini yılbaşı gecesi balosuna davet etmeye geldiğini, birlikte dans etmek istediğini söylemiş. Kız kabul etmiş ama bir şartı varmış. Ondan balo için diktirdiği elbisesinin yakasına takmak için kırmızı bir gül istemiş. Delikanlı sevinerek oradan ayrılmış. Hemen kızın istediği kırmızı gülü aramaya başlamış. Ama mevsimlerden kış olduğunu ve bu mevsimde bir gül bulamayacağını hiç düşünememiş. Bütün çiçekçileri dolaşmış ama herkes ona kış mevsiminde gül arıyor diye deli gözüyle bakıyorlarmış. Genç çok üzgün bir şekilde evinin yolunu tutmuş. Evine girerken bahçede henüz açmamış bir gül dalı görmüş ama üzerinde sadece dikenler varmış. Gözlerinden bir damla yas süzülmüş. O sırada delikanlının bahçesine bir bülbül gelmiş. Delikanlının ağladığını gören bülbül buna çok üzülmüş. Sabaha kadar gül dalının başında bildiği en güzel şarkıları söylemiş bülbül. Bülbülün güzel sesinden etkilenen gül dalı sabaha doğru beyaz bir gül açmış. Oysa ki genç kırmızı bir gül istiyormuş. Beyaz bir gülün açtığını gören bülbül göğsünü dikenlerden birine batırarak kanının akmasını sağlamış. Bülbülün göğsünden akan kanla beyaz gül kırmızı güle dönüşmüş. Sabah bahçesinde kırmızı bir gül açtığını gören genç gülü alarak kızın evine gitmiş. Kapıyı yine kız açmış. Kızın yeni elbisesinin yakasına altından yapılmış bir gül taktığını görmüş. Kıza istediği kırmızı gülü getirdiğini, baloya birlikte gidip dans edeceklerini hatırlatmış. Oysa ki genç kız baloya kuyumcu bir gençle gideceğini yakasına da altından yapılmış bir gül taktığını söylemiş ve kapıyı kapatmış. Delikanlı çok üzgün bir şekilde oradan ayrılmış. Gözlerinden durmak bilmeyen yaslar süzülüyormuş .Caddeden karşıya geçerken elindeki kırmızı gül yere düşmüş.Çamurlu ve karlı yolda arabaların altında ezilen gül kaybolup gitmiş.Genç üzgün şekilde evine dönerken bahçesinde gül dalının yanında yerde yatan bir şey görmüş .Hemen yanına gitmiş.Yerde gördüğü bir hiç uğruna canını veren fedakar bülbülmüş.........!

19 Şubat 2009 Perşembe

Ayva'yı yemek için 12 neden var



Ayva'yı yemek deyimi argoda her ne kadar olumsuz anlamda kullanılsa da gerçek hayatta oldukça faydalı bir eylem. Doktor İsmail Ağar, ayva yemek için 12 faydalı neden sayıyor:


1-Damar sertliğini önler.
2-Karaciğer tembelliğine iyi gelir.
3-Ayva şurubu ishali ve dizenteriyi keser. Mideye ve bağırsaklara kuvvet verir.
4-Tansiyonu düşürür.
5-Safrayı tedavi eder.
6-Bronşite, öksürüğe ve vereme faydalıdır. Çekirdekleri kaynatılıp suyu içilirse göğsü yumuşatır.
7-Çekirdeklerinden yapılan merhem, dudak ve meme çatlaklarında, ekzamalarda kullanılır. Çekirdekleri kaynatılıp suyu içilirse göğsü yumuşatır.
8-Ayvanın yaprağını yakıp kül olmadan söndürüp iyice dövüp göze çekilirse çok faydalıdır.
9-Çiçeği baş ağrısını geçirir, kalbe, beyne iyi gelir.
10-Ayva suyu kabızlığı giderir.
11-Çiçeği bal ile pişirilip emzikli anneye verilirse sütü bollaşır.
12-Yemekten önce yenilirse kabızlık, sonra yenirse ishal yapar.

(Bugün)

Cennet Papağanı



Anavatanları Afrika kıtasıdır. Ortalama 12-15 yıllık bir ömürleri vardır. Yüksek sayılabilecek frekansta bir ötüşleri vardır. Özellikle yavrular elde yetiştirilirse, çok iyi arkadaş olurlar ve iyi bir eğitimle ancak birkaç kelimeyi öğrenebilirler. Seneler içinde çapraz eşlemelerle çeşitli mutasyonları elde edilmiştir.Beslemede, papağan yemi , muhabbet kuşu yemi ve kanarya yemi karışımı ile, siyah küçük ayçiçeği kullanılır. Meyve ve yeşil gıdalara da yer verilmelidir.

Sarı Altın Sülün



Kirmizi altinin mutasyonudur.Görünüsünün disinda kirmizi altinin aynisidir. Gögsü altin sarisi renktedir. Sirtinda ve kanatlarinda kahverengi benekler vardir yelesi sari ve içinde kahverengi damarlar vardir. Disisi kirmizi altin disisine nazaran daha açik renktedir. Gagasi ve ayaklari hem disinin hem de erkegin saridir.Üreme Zamanları: mart sonu Üreme Yaşı: Birinci yil. Yıllık yumurta sayısı: 24-36 yumurta kuluçka Süresi: 22 gündür. Yetiştirme Bilgileri: Kirmizi altin sülünde oldugu gibi yetistirilmesi kolay sülünlerdir. Erkekler renklerini ikinci yilda alirlar. Yesillik severler yumurta yemi ve tahilla beslenirler.

Meilland Gülleri Bakımı, Yetiştirilmesi


Güllerin büyütülmesi kolaydır. oprak hazırlığını 2 veya 3 hafta önceden yapmak bitki için fayda sağlar. Topraktaki yabani ot, taş ve benzeri molozları uzaklaştırın.


TOPRAK HAZIRLIĞI
Bu güllerin büyütülmesi kolaydır. Toprak hazırlığını 2 veya 3 hafta önceden yapmak bitki için fayda sağlar. Topraktaki yabani ot, taş ve benzeri molozları uzaklaştırın. Gübreyi toprağın yüzeyine yaydıktan sonra toprağı belleyerek gübreyi derinler yedirin.


GÜBRE SEÇİMİ
Mineral gübreler: Gübreleri karışım halinde kullanmalısınız. Bunlar 3 elementten oluşur ve güller için hayati önem taşır. 3 element; azot, fosfor ve potaryumdur( N, P, K ). Gübrelerken güllerin yanmaması için paket üzerinde tavsiye edilen dozlara riayet edilmesi gerekir.



Organik gübreler : kurutulmuş veya granül halinde hayvani gübre, kompost , yosun, torf..... Bunların hiçbiri NPK MİNERALLERİNİ dengeli bir şekilde içermez. Bu yüzden bu gübreleri tek başına kullanmamak gerekir. Bunları mineral gübreler ile birlikte tamamlayıcı olarak kullanmak gerekir.

Zamanımızda firmalar hem mineral maddeleri, hem de organik gübreleri içeren karışımlar geliştirmişlerdir. Bunları kullanmak kolaylık sağlayacaktır.

Hiçbir zaman organik gübreleri kökle direkt temas edecek şekilde kullanmayın. Bu güllerin kökünün yanmasına sebep olabilir. Sonbaharda fosfor ve potasyum ağırlıklı gübreler kullanın. İlkbaharda ise zengin azot içeren gübreler kullanın.


TOPRAK TÜRÜNÜ İYİLEŞTİRME
Bazı durumlarda toprağı iyileştirmek için bellendiğinde toprağa homojen şekilde karışabilen düzenleyiciler kullanmak gerekir.


TOPRAĞIN BELLENMESİ
Ekmeden önce toprağı 40, 50 cm derinliğinde belleyin. Bellemeyi yaparken yüzeye atılmış gübrelerin toprakla iyice karımasını sağlayın.


BÜYÜK ÇİÇEKLİ ÇİT GÜLLERİ
İlk ekildikleri yıl dahil soğuk aylara kadar sürekli bol çiçek açar. Geniş hacim yaparlar, çok güzel formlanırlar ve çoğu zaman tek çiçeklidirler. Sadedirler ve çok uzun ömürlüdürler.

boy: 60 -110 cm. buket yapmak için idealdir.


KÜÇÜK ÇİÇEKLİ ÇİT GÜLLERİ
Salkımlı çiçekleriyle yukarıdaki türden ayırt edilir.bir sap üzerinde birden çok küçük veya orta boylu çiçek bulunur. Bu özellik çok dekoratif bir bitki olmalarını sağlar. Size bir yastıkta tek tür kullanmanızı tavsiye ederiz. Böylelikle güzel bir efekt yakalarsınız. Yıl boyu çiçeklenirler, bol bol ve rustik çiçek açarlar. En ekonomik ve en az çalışma gerektiren bir gül türüdür.

boy : 60 - 100 cm. buket için idealdir.


BÜYÜK ÇİÇEKLİ TIRMANICI GÜLLER
Tırmanıcı güllerde sürekli çiçek açarlar, yalnız genelde ekildikten sonra 2. yıla kadar çiçek açmazlar. Çiçekleri çit güllerinin çiçeklerine benzer. Dayanıklıdırlar, bol çiçek açarlar ve geniş alanlara yayılırlar.


KÜÇÜK ÇİÇEKLİ TIRMANICI GÜLLER
Aşırı derecede dayanıklıdırlar ve geniş alanlara yayılırlar. Çiçeklerinin salkım halinde olmasından ve bol olmasından dolayı göz kamaştırıcı bir görünüm arz ederler. Sürekli çiçek açarlar.


PEYZAJ GÜLLERİ
Boyları varyetelerine göre değişmekle birlikte sürekli çiçek açarlar, çok dayanıklıdırlar, sadedirler ve bol çiçeklenme yaparlar. Varyeye göre geniş, orta ve küçük çiçekli olabilirler.

Geniş alanları kapatmakta, çit bitkisi olarak ve bir alanı ayırmak için kullanılabilirler


BASTON GÜLLER
Dikenli bir bastonsu gövde üzerinde büyük tek çiçekli ve salkım çiçekli olabilirler.
boy: 100 cm. Baston gül


MİNYATÜR GÜLLER
Small rustic rosebushes which are always in flower, with fine, serrated leaves. The elegant buds are the size of a wheat grain. Küçük sade ve sürekli olan çiçekleriyle birlikte dişli ve hoş olan yaprakları güzel bir görünüm arz eder. Zarif tomurcukları buğday tanesi büyüklüğündedir.
boy : 25 - 35 cm. Minyatür gül


GÜLLER NE ZAMAN DİKİLEBİLİR?
Sert soğuklar olmaması şartıyla, ekim ortası ile mayıs başı arasında ekilebilir.


GÜLLER NASIL YERLERE DİKİLEBİLİR?
Güllerinizi güneşli ve havadar yerlere ekin.


GÜLLER ARASINDAKİ EKİM ARALIĞI
Fidanlarınızı diktiğiniz zaman ne kadar gelişeceklerini tahmin etmek zordur. Aşağıda gördüğünüz aralıkları kullanarak hoş bir çiçek yastığı elde edebilirsiniz.

Büyük çiçekli güller 40/45 cm – m2’ye 7 – 8 adet

Salkım çiçekli güller 40/45 cm – m2’ye 7 – 8 adet

Meillandécor® - peyzaj gülleri 40 / 170 cm

Tırmanıcı güller 2 m - 2m50

Meillandina® 20/25 cm - m2’ye 7 – 8 adet

Sürünücü güller İzole edilebilirler

Baston güller 1 m ve yukarısı

Güllerden bordür ve çit yaparken boşluk olmasını önlemek için en yakın mesafe aralığını seçin


GÜLLER NASIL EKİLİR ?
Güller her zaman ekilmeye hazırdır. Bununla birlikte kök uçları ve dalların budanmış olması gerekir (dalları 20 cm uzunluğa kadar budayın). Kırılmış , zedelenmiş, hastalıklı dal ve kökleride dikimden önce uzaklaştırmanız gerekir.

BÜYÜK ÇİÇEKLİ, KÜÇÜK ÇİÇEKLİ, Meillandecor VE Meillandina TÜRÜ GÜLLERİN ÇIPLAK KÖKLÜ EKİMİNDE DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR

İşe köklerin katlanmayacağı ve dışarıda kalmayacağı kadar derinlikte ve genişlikte çukur açmakla başlayın. Köklerin gübresel materyalle direkt temas etmesini engelleyin.

1- Gülün gövdesini toprak yüzeyinden 2 cm aşağıda kalacak şekilde gömün. Çukuru yüzey seviyesine kadar doldurduktan sonra ayak uçlarınızla toprağı bastırırken elinizle gülü tutarak köklerin iyice torağa yerleşmesini sağlayın

2- Bol su verin.

3- Dikim işlemi gerçekleştirdikten sonra dalların çoğu kısmını içine alacak şekilde bitkiyi toprakla örtün. Bu koruma bahar gelene kadar bırakılmalıdır. Eğer gül geç ekilmişse bu koruma süresi en az 6 hafta olmalıdır.


BASTON VE SÜRÜNÜCÜ GÜLLERİN EKİMİ
· Baston gülün aşı noktasına gelecek boyda bir herek hazırlayın.

· Bu hereği dikimden önce çukurun içine saplayın. Böylelikle köklere zarar vermemiş olursunuz.

· Baston gülün gövdesini soğuktan korumak için hasır türü koruyucu bir malzeme ile sarın.

· Fidanın tepe kısmında koruyucu bir naylon veya su geçirmeyen bir kâğıt ile bağlayın.

· Bu işlemi ilk çiçek görünene kadar devam ettirin.

Gül hangi dertlere devadır? Gülün şifaları nedir?

Gül hangi dertlere devadır? Gülün şifaları nedir?

Gül Pek Çok Derde Deva... Osmanlı ve İslam dünyasında önemli yeri olan gülü tıp dünyası yeni keşfetti.

İşte gülün mucizevi faydaları;

Tıp dünyası gül mucizesini yeni keşfetti. Oysa Osmanlı ve İslam dünyasında gülün sağlık alanındaki kullanımı çok yaygındı.

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayten Altıntaş, gül yağı, gül suyu, gül şerbeti, gül reçelinin, binlerce yıl çeşitli hastalıkların tedavisinde ilaç olarak kullanıldığını aktardı.

5 yıldır bu alanda araştırma yapan Altıntaş, gülün faydalarını sıraladı.


Gül suyu
-Ciltteki yaralanmalarda ve cilt hastalıklarının iyileştirilmesinde büyük etkiye sahip.
-Serinletici ve ateş düşürücü özelliği bulunmakta.
-Kırışıklıklara karşı ve yaşlanma etkilerini geciktirici özelliği var.


Gül yağı
-Çağımızın hastalığı strese karşı iyi geliyor.
-Osmanlılar'da gül yağı psikolojik tedavilerde kullanılmış.
-Gül yağı ile baş ovulduğunda baş ağrılarına iyi geldiği gözlenmiş.

Gül reçeli, şurubu ve şerbeti ise mide için bire bir. Hazımsızlıkta, karaciğer hastalıklarında gül reçelinin tedavi etkisi büyük.

Gül çiçegi hastalıkları

Güllere musallat olan bir çok zararlı vardır. Bu hastalıklardan korunma ve kurtulma yöntemleri hakkında genel bilgiler...

Mantar hastalıkları:

Külleme: Yapraklar ve tomurcuklar pudralanmış gibi beyazlaşır. Zamanla tomurcuklar düşer,yapraklar kıvrılıp kurur.

Pas: Yaprakların altında pas rengi lekeler oluşur. Zamanla genişler ve yaprakları kurutur.

Siyah Nokta: Yapraklarda siyah noktalar oluşur.Genişleyerek yaprakları kurutur.

Güller budandıktan hemen sonra bakır esaslı bir mantar ilacı ile ilaçlanmalı ve bu işlem 2 haftada bir tekrarlanmalıdır. (Cupravit,Antracol vs.) Hastalık görünmeden ilaçlama şarttır.Başlamışsa ilaçlama olan hasarı düzeltmez ama hastalığı durdurur.

Zararlı böcekler: Gül bitleri,tırtıllar,testereli arı ve çeşitli böcekler..Bunlar ya bitkinin özsuyunu emer,ya da çiçek ve yaprakları yiyerek bitkiye zarar verirler.Uygun ilaçlar kullanılmalıdır.

Bazı böcekler dalların içine girerek boşaltırlar. Böyle hastalıklı dalları sağlam yerine kadar budamalıdır.

Mantar hastalıklarında belirti görülmeden ilaçlama yapılır. Böcek ilaçları ise zararlılar görüldükten sonra kullanılır. Bu ayrıntıya dikkat edilmelidir.

İlaçlama kuru,rüzgarsız,güneşsiz ve serin havada yapılır. Akşam üstü en uygun zamandır. İlacın tarifesi dikkatle okunur. Buna göre işlem yapılır.

Açelya Çiçek Yetiştirme


Açelya, fundagiller (Ericaceae) familyasının ormangülü (Rhododendron) cinsinden bazı bitki türlerine verilen addır.


Anavatanı Kuzey Amerika ile Asya'nın tepelik bölgeleri olan bu bitkilerin çoğu ormanlarda, kayalık akarsu kıyılarında, bataklık ve gölge yerlerde yetişir. Bahar ya da yaz aylarında pembe, altın sarısı, ateş kırmızısı ve portakal renginin bütün tonlarında ya da beyaz renkte çiçekler açan küçük çalılık bitkilerdir. Açelyalar ormangülleri gibi, çürümüş bitki artıklarınca zengin, humuslu toprakları severler.

Japonlar, yaklaşık 1000 yıldır cüce açelyalar yetiştirmekte ve yöntemlerini gizli tutmaktadırlar. Hint açelyası 1680'de Hollandalılar tarafından Çin'den Avrupa'ya götürürlmüş ve bu türden Avrupa'ya özgü birçok yeni tür geliştirilmiştir. Bunlardan biri günümüzde Belçika'nın ulusal çiçeği olarak kullanılmaktadır.


Kaynak:http://tr.wikipedia.org/wiki/A%C3%A7elya
Açelya Çiçek Yetiştirme
Kamelya gibi bakılır, ancak toprağı yalnız funda toprağıdır. Güneşten hoşlanmaz, toprağı sevmez, salonlarda pencere kenarına konmalıdır. Çiçekleri döküldükten sonra fidanları açıkça, gölgeli bir yerde bulundurmalı ve akşamları yapraklarına su serpilmelidir. Açelyaların her yıl çiçek açması için yazın iyi bakılması gerekir. Yapraklarının hastalanmaması için üzerine hafif tertipli bordu bulamacı serpilmelidir.

Saksı harcı olarak çürümüş bitkilerden meydana gelen yakıt, yer kömürü (turba) denilen toprak karışımı kullanılabilir. Yazın ise özel bir bakım isterler. Dikkatsiz bir bakım sonunda toprak kuruması yüzünden organizmanın yeni gelişen tomurcukları, filizleri kuruyarak ölebilirler. Açelya çiçeklenme mevsiminden sonra toprağı ve atmosferi nemli tutmak için hergün serpme yöntemiyle sulama yapılmalıdır. Haziran ayında dışarı, fakat gölge yerlere konularak çok sıcak günlerde bol su ile ıslatılmalıdır. Ekim ayında tomurcuklar gelişir ve dokular sertleşir. Bir tek bu ayda kesinlikle içeriye alınmalıdır. Açelya çiçekler Aralık ayında meydana gelirler ve eğer bitki sağlıklı ise ve sıcak bir yerde bulunuyorsa, bir çok yıllar bozulmadan saklanabilir. Daha geniş saksılara alındıklarında büyümeyi kolaylaştırmak için her ilkbahar sıvı gübre verilmelidir.

Yasemin Çiçeği ve üretimi


Akdeniz iklimindeki şehirlerimizde özellikle deniz kenarında dolaşırken hoş bir kokunun içinde kalıverirsiniz. Ister istemez kokunun kaynağını arar gözleriniz.


Sonunda beyaz çiçekleri farkedersiniz. Mütevazi ve narin görünüşlü yaseminler sevimli çehreleri ile kendimizi daha iyi hissetmemizi sağlarlar. Yaseminlerle sembolleştirilen saflık, duruluk ve masumiyet duyguları sarıverir bizleri. Değerli kokusunu meltemlerle, esintilerle yeryüzüne yayan yasemin asırlardır aşıkların birbirlerine verdiği masum ama etkileyici bir hediye olmuştur. Kokusu ve güzelliği ile duyguları kelimelerden daha iyi anlatmıştır sonsuzluğu özleyen gönüllere.

Bazı kokular, bazı renkler, bazı sesler insanlarda algı değişikliklerine sebep olabilir, bazı şeyleri hatırlamalarına, algılamalarına yardımcı olabilir. Kokular ve öz yağlar duyuları güçlendirmek için yüzlerce yıldır kullanılagelmiştir. Yasemin kokusu doğamızın tatlı, yumuşak, duyarlı yönünü ortaya çıkarır.

Anavatanı yeryüzünün en yüksek noktası olan Himalayalardır. Değerli ve nazik olan herşeyin en iyi şekilde korunduğunu görüp bildikten sonra narin ve gizemli bir çiçek olan yasemin için buna şaşmamak gerekir.

Latince adı Jasminum nudiflorum olan yaseminin beyaz, mavi ve sarı renkte türleri vardır. Bahçe bitkisi olarak yetiştirilenlerden başka, ticari amaçla yetiştirilen beyaz yasemin türleri vardır. Özellikle Italya’da yasemin tarlalarından pekçok insan geçimini sağlamaktadır. Toplanıp işlenen yaseminlerden dünya parfüm piyasasında faydalanılır. Çiçekleri uçucu yağ taşımaktadır. Uçucu yağ, organik çözücü ve tüketme yolu ile elde edilmektedir. Uçucu yağın en önemli maddeleri ise benzil asetat, jasmon, linalol ve geraniol’dur. Yasemin, özünde "metil yasmonat" adlı bir bileşiği içermektedir. Karmaşık bir kimyasal yapısı olan bu bileşik, günümüzde üretilen parfümlerin çoğunda kullanılır. Yine güzel kokusu nedeni ile tütsü yapımında kullanılır. Bundan başka bitkisel tedavide kullanılır. Ülkemizde de tüm baharatçılarda bulabileceğimiz, saflığın belirtisi bitkinin beyaz çiçeklerinden hazırlanan çay, gögüs ferahlatıcı ve sinirleri yatıştırıcı olarak kullanılmaktadır. Çiçek ayrıca romatizma, nikris ve mafsal ağrılarına iyi gelir. Ateş düşürücü olarak da kullanılabilir. Kabızlığı giderdiği bilinen faydalarındandır.

Bu güzel kokuyu sürekli duymak için yasemin yetiştirmek isteyenler mevcut iki yöntemden birini kullanabilirler:

1. Çelikle Üretim : Çelikle üretim Ekim ortasına kadar yapılabilmektedir. Bunun için yaklaşık 20 cm uzunlukta ve 0.5 cm kalınlıkta iyi olgunlaşmış, tek yıllık odunlaşmış çubuklar kullanılır. Ilkbaharda üretim Mart ortasına kadar yapılır ise de mümkünse daha öne almak iyidir. Ayrıca ilkbahar üretiminde daha ince çelik kullanmak mümkündür. Bu da köklenmenin daha çabuk olmasını sağlar. Çeliklerde iyi bir köklenmenin olması için aşağıdaki hususlara dikkat edilmesi gerekir.

- Üretim ortamı (kumlu-tınlı toprak karışımı) dezenfekte edilmeli, böylece sağlıklı çelikler elde edilebilir.

- Üretim ortamında sıcaklık mümkün olduğu kadar stabil olmalı ve 18oC’nin altına düşmemeli,

- Üretim ortamında rutubet oranı sabit tutulmalı, toprak kaymak tabakası bağlamamalı;

- Sulamaya özen gösterilmeli, şayet mümkün ise oransal nemi çok yükseltecek bir düzen kurulmalıdır (sisleme).

- Üretim ortamı iyi gölgelendirilmeli (% 50) ve rüzgardan korunmalıdır.

- Üretim ortamı kışın bir plastik örtü ile örtülerek hafif ısıtılmalıdır.

2. Daldırma ile Üretim : Olumsuz yönü; uygulanabilmesi için kuvvetli bir ana bitkinin bulunması ve büyük bir parçasının toprağa gömülmesinin zorunlu olmasıdır. Ancak bu yöntemde köklenme daha hızlı ve garantili olmaktadır.

Daldırma Ocak ayından Mayıs ayına kadar yapılabilmektedir. Ayrıca Ağustos-Eylül aylarında yapılabilir. Daldırmada ana bitkinin bulunduğu toprağın rutubetli tutulması gerekmektedir. Daldırmada henüz odunlaşmamış, uzun sürgünler kullanılır ve bunlar en az 5 cm derinliğe toprağa gömülür. Boğum yerlerindeki yaprakları kesmek gereklidir. Böylece köklenme hızlandırılmış olmaktadır. Iyi bir ana bitkiden 8-15 kadar daldırma çubuk elde edilebilir ve bunlar ortalama 2 ay içinde köklenirler.

Küçücük de olsa ilgilenebileceğiniz bir bahçeniz varsa ve yaşadığınız yerin iklimi müsait ise kendinize bir yasemin hediye etmelisiniz. Yaydığı güzel kokunun etkisi ile kendinizi daha iyi hissedeceksiniz.

http://www.bahce.biz

15 Şubat 2009 Pazar

Çiçeklerin en duygusalı...(papatya)


Papatyanın duygusallığına hayrandır çoğu insan. Onun yapraklarında ararlar sevdiklerinin hislerini: Seviyor, sevmiyor, seviyor, sevmiyor.

Ama sonuç değişmez genelde; zira küçücük de olsa bir yaprak bulunur aralarda ve papatya size her zaman sevildiğinizi müjdeler, gülerek. Papatyanın umut veren tavrında tek bir şey eksiktir aslında; renk. İşte hem renge hem umuda ihtiyacı olanların çiçeğidir: Bodrum papatyası.

Aileden gelen güzellik
Asteraceo ailesinin bir üyesidir: Bodrum papatyası Osteosper mum. Tıpkı papatya gibi, aster gibi, ayçiçeği gibi. Anayurdu Afrika, Güney Afrika ve Arabistan'ın sıcağına özlem duysa da ülkemizi de sever.

Güçlüdür ama her zaman desteğe ihtiyaç duyar. Mızraksı yapraklarının kenariarı bazı türlerinde düz, bazılarında tırtıklıdır. Papatyaya benzeyen çiçekleri, genellikle her sap üzerinde bir adet açar. Mavi, mor, pembe, sarı, krem tonlarında çiçekleri bahçeye renk getirecek.

İlk adımı siz atın

Tohumlarını ekmek için Mart ayı idealdir.
Ekimi, kapalı ve ılık bir yerde yapın.
Mayıs ayında çimlenme tamamlandığında, asıl yerlerine alabilirsiniz. Bahçede de, saksıda da yetiştirebilirsiniz.
İlkbahar ve yaz boyu çiçek açar.
Mart ayını kaçırdık, bu yaz onlarla tanışamayacağız diye üzülmeyin. Fidesini aiıp bahçenize dikebilirsiniz.
Fide aralannda 30 santimetre boşluk bırakmaya dikkat edin.
Açtığınız çukur, fideyi aldığınızda bulunduğu kaptan biraz daha derin olmalı.
Can suyunu vermeyi de unutmayın.
30-60 santimetreye kadar boylanma yapar.


Yüzü gülmeyen insan vardır, ama gülümsemeyen çiçek yoktur. Biraz güneş gördü mü, biraz su içti mi coşuverir hepsi. Hele bir de sevildiğini hissettiyse deymeyin keyfine. Bodrum papatyası azla yetinmesini bilir her zaman. Yine de üşümesine izin vermeyin siz, ilginizi eksik etmeyin.


Sıcak iklimlerde sağlıklı gelişir.
Güneşe bayılır.
Geçirgen her tür toprakta yetiştirebilirsiniz.
Toprağının nemli kalması gerekir. Özellikle saksıda yetiştirecekseniz, toprağını sık sık kontrol edin. Kurumasını engelleyin. Özellikle ilk iki hafta sulamasına özen gösterin.
Toprağı kurursa çiçekler uykuya geçer. Yeni çiçekler vermez. Toprağını nemli tutmaya özen gösterin.
Kış aylarında köklerini kuru yaprakla örtün. Böylece gelecek bahara kadar onları korumuş olursunuz.
Soğuk bir bölgede yaşıyorsanız çiçeğiniz sadece bir sene açacaktır. Seneye yenilerini dikmelisiniz.
Çiçekleri soldukça kesin. Yeni çiçekler vermesini sağlarsınız. Çiçekli kalma dönemini uzatmış olursunuz.
Rüzgardan koruyun.

Özellikle ılıman bir bölgede yaşıyorsanız, eksik etmeyin bahçenizden Bodrum papatyasını. Özellikle beyazını, morunu bulmak çok kolay fidanlıklardan.

İsmi nereden geliyor diye merak ettiyseniz eğer, Sadece Bodrum'da yetişmiyor bu güzel çiçek ama Bodrum'lular çok seviyor onu. Oradaki her bahçede rastlamak mümkün, işte bu yüzden almış bu ismi. Bodrum kadar güzel bir bahçeniz olsun ve bu kez papatya fallarınıza renkli olanları baksın.



Açelyalarınız için bakım önerileri



İlkbahar açelya zamanıdır. Açelyalarınızı gelecek yıla hazırlamak için beslemelisiniz. Fakat asla azotlu gübre dozunu kaçırmayın. Bu açelyaların yanmasına sebep olacaktır.

Budama yapmak için çiçeklenmenin bitmesini bekleyin. Aksi taktirde çiçek tomurcuklarını kesmiş olursunuz. Çiçeklenme bittikten sonra dikkatlice budayın. Çok derin budama istemez, hafif budayın yada hiç budamayın.

Açelyaların en iyi gübrelenme zamanı hemen çiçeklenmeden sonraki zamandır. İlkbahar ve yazın iyi bir gelişme gösterebilmesi için yavaş eriyren azot verebilirsiniz. 8 Hafta kadar sonra ise açelyalar için satılan asidik besinler vermelisiniz ve her 6 haftada bir açelya gübresi vermeye devam edin. Açelya gübresini Eylül ayına kadar vermeyi sürdürün.

Gübreyi her seferinde kök bölgesine az miktarda serperek vermelisiniz. Yapraklarda sararma ve koyu yeşil damarlar görünüyorsa bu demir eksikliği işaretidir. Açelyaların toprakta bulunan demiri alabilmeleri için toprak asitliğini arttırıcı maddeler mesela kükürt kullanabilirsiniz.

çuha çiçegi ve bakımı

Baharı anımsatan renkleri ve 200'ü aşkın türüyle çuha çiçeği, kış bahçelerinde en sık görülen saksı çiçeklerindendir.




Sanılanın aksine kış bahçeleri sadece griliklerin değil bahar etkisi yaratan rengarenk çiçeklerin de mekanı olabilir. Ama tek bir şartla: Bahçeniz için, kış güneşinin yüzünü gösterdiği kısacık zaman dilimleriyle yetinmesini bilen doğru çiçeklere karar verirseniz. İşte bu nedenle biz de dost bir çiçeği taşıdık bu ayki sayfalarımıza: Çuha çiçeği. Rengarenk çiçekleriyle kış bahçelerinde en sık görülen saksı çiçeklerinden biri. Anayurdu Çin olan bu bitkinin 200 dolayında türü bulunuyor. 30 cm kadar boylanabilen çuha çiçeklerinin rozet oluşturan kökten sürmeli, tüylü, açık yeşil renkli yapraklan, bazı türlerinde hoş kokulu, turuncu, sarı, beyaz, pembe, mor, kırmızı renkler de alabiliyor.
Bakımı kolay bir bitki olan çuha çiçekleri, bordürleri, havuz kenarlarını, ağaç gölgelerini ve veranda önlerini süslemek için ekilebildikleri gibi salonlarda saksı içinde yetiştirilmeye de çok uygunlar. Çuha çiçekleri, eşit miktarda kil ve yerkömürü ile zenginleştirilmiş bahçe toprağına ekilmelidirler. Bitki, nemli ortamlarda bulundurulmalı ve toprağı her zaman nemli tutulmalıdır. Yarı gölge ve aydınlık yerleri seven çuhalar, doğrudan güneş ışığına maruz kalmamalıdır. Çuha çiçekleri serin ve havadar ortamlarda, kışın 10 dereceye kadar dayanabilirler. İki haftada bir sıvı gübre verilebilir. Profesyonel üreticiler tarafından yetiştirilmiş çuha çiçeği fidelerini alarak bahçenizde, 15'er cm aralıklarla dikebilirsiniz. Çiçek açtıktan sonra kökünden bölünerek de çoğaltılabilir.



hanımeli

Hanımeli, Caprifoliaceae familyasına ait, çalı grubundan bir bitkidir. Yaklaşık 180 türü vardır, bunun 100 kadarı Çin’dedir. ..


Kır menekşesi


Menekşe, menekşegiller (Violaceae) familyasına bağlı Viola cinsini oluşturan çoğunlukla saksılarda yetiştirilen bitki türlerinin ortak adı. 400 ile 500 arası türü bulunmaktadır. Dünyanın bir çok yerinde yetişebilmekle beraber en çok kuzey yarımkürede yetişir. Ayrıca Hawai ve Güneydoğu Asya'da da yetişebilir. Doğada aydınlık, fakat gölgede ve nemli bölgelerde yetişir.
Genellikle uzun ömürlü olabilen menekşe türü, bazen dönemlik de yaşayabilir. Yaprakları kalp şeklini andırır ve düzensiz, asimetrik (çarpık) çiçekleri bulunur. Bu çiçekleri menekşe familyasının içindeki türlerin ayırt edici özelliğidir. Çiçeklerinin rengi genellikle, çiçeğin adını verdiği menekşe rengindedir. Fakat mavi, sarı, beyaz, pembe ya da çok renkli açan türleri de bulunur. Çok bol çiçek açar, tüm bahar ve yaz döneminde çiçek açtığı görülebilir.
Işıklandırma koşulları [değiştir]Menekşeler ışıklı ortamları severler, fakat doğrudan güneş ışığına maruz kalmamaları gerekir. Doğada da ağaç gövdelerinde ve gölgede yaşarlar. Çiçeklenmesi için olabildiğince fazla ışık görmesi gerekir, ama bu ışık direk güneş ışınları olmamalıdır. Bu ışıklandırma hafif bir sabah güneşi gören bir pencere önü, yapay ışık, filtrelenmiş güneş ışığı veya lamba ışığı olabilir. Çiçek vermeyen menekşeler daha aydınlık hatta ev aydınlatmasının olduğu ortamlara alınmalıdır.


Sulama koşulları [değiştir]Toprağı sürekli nemli tutulmalıdır. Alttan sulandığı durumlarda sürekli su eklemek zorunda kalınmaz. Bu sayede ihtiyacı olduğu kadar suyu alttan emecektir. Alttaki haznenin su dolması durumunda 2-3 hafta fazladan sulamaya ihtiyaç kalmaz.
Sulama sırasında kesinlikle yapraklara su değmemelidir. Bu durumda yaprakta lekeler oluşur, hatta yaprak ölebilir.


Gübre [değiştir]Gübre eklenmesi çiçeklenmeyi artırır.


Sıcaklık koşulları [değiştir]Oda sıcaklığı (20-25°) ve % 80 nemlilik oranı uygun seviyelerdir. Geceleri oda sıcaklığının düşmesine, (18°) tahamül ederler. Fakat hızlı sıcaklık değişimlerinden kaçınmak gerekir.


Dikme önerileri [değiştir]Doğrudan saksının üstüne dikilebilir. Ayrıca köklenmemiş yaprakları suyun içinde tutarak da yetişebilir.


Saksılara ayırma Menekşe bitkisi birden fazla saksıya ayrılabilir. Yaprakları en az 2-3 cm sapı kalacak şekilde kopartılır. Yaprak 4'te biri toprağın içinde kalacak şekilde dikilir. Toprağı olabildiğince ıslak tutulmalıdır. Bu dönem su dolu bir bardakta da geçilebilir. 6 aydan sonra eskisi gibi bir menekşe bitkisi olacaktır.

en iyi 10 oyun

Aral İthalat tarafından konsol ve PC oyunlarında 7. haftanın en iyiler listesi açıklandı.






PSP
1-PES 2009
2-Football Manager 2009
3-Smackdown 2009
4-NFS Undercover
5-FIFA 09
6-Street Fighter Alpha 3 Max
7-Midnight Club LA Remix
8-Crash Mind Over Mutant
9-Wall E
10NBA Live 09


PC
1-GTA 4
2-Call of Duty World at War
3-Football Manager 2009
4-Burnout Paradise the Ultimate Box
5-Lord of the Rings Conquest
6-FIFA 09
7-WOW Wrath of the Lich King
8-NFS Undercover
9-PES 2009
10Mirror's Edge


PlayStation 2
1-PES 2009
2-FIFA 09
3-Sonic Unleashed
4-Singstar Türkçe
5-NFS Undercover
6-Call of Duty World at War
7-Smackdown 2009
8-Madagascar 2
9-Spyro Dawn of the Dragon
10Resident Evil 4




PSP
1-PES 2009
2-Lord of the Rings Conquest
3-Call of Duty World a4
4-Burnout Paradise the Ultimate Box
5-NFS Undercover
6-FIFA 09
7-Guitar Hero World Tour
8-Smackdown 2009
9-Midnight Club Los Angeles
10-Tomb Raider Underworld




Nintendo Wii

1-Guitar Hero World Tour
2-SIM Animals
3-Spyro Dawn of the Dragon
4-Madagascar 2
5-NFS Undercover
6-Crash Mind Over Mutant
7-Resident Evil 4
8-Call of Duty World at War
9-Spiderman Web of Shadows
10-Tomb Raider Underworld

Sponge Bob iPhone'da


Dünyaca ünlü Nickelodeon'un dünyaca ünlü kahramanlarından Sponge Bob, yeni bir oyunla iPhone ve iPod Touach cihazlarına giriş yaptı. THQ Wireless tarafından sunulan oyunun adı SpongeBob Atlantis Treasures. Çizgi filmden diğer karakterlerin de bulunduğu oyun Atlantik kalesinde 5 farklı odada geçiyor. Dokunmatik ekranda parmak hareketiyle döndürülen üç boyutlu platform üzerinde renkli taşları eşleştirmeyi amaçlıyor. Hazine odasında (treasure room) değerli taşlar, silah odasında (weapon room) bombalar ve bilim odasında (science room) moleküller bulunuyor. Bir başka oda olan sanat odasında boya toplarını ve baloncuk odasında baloncukları eşleştirmeye çalışıyorsunuz.
Oyunda SpongeBob'un yanı sıra Sandy, Mr Krabs ve muhteşem karakter, deniz yıldızı Patrick bulunuyor. Oyun AppStore üzerinden 4 Dolara satın alınabiliyor.

iPhone üzerinden oyunu satın almak için bu linke tıklayabilirsiniz.

14 Şubat 2009 Cumartesi

IŞIĞA AÇILAN PENCERE CAM



Cam, stratejik açıdan önemi olan bir maddedir. Bulunuşundan günümüze kadar bir taraftan çeşitleri artarken, diğer taraftan da kullanım alanı genişlemiş, vazgeçilmez bir tüketim maddesi olmuştur.

Kullandığımız camlar, yapay camlardır, bununla birlikte, cam dünyada doğal olarak da bulunmaktadır. Doğal cam, obsidien olarak bilinmektedir.(1)

Doğadaki camın varlığı insanlara yol gösterici olmuş ve ondan yaygın bir biçimde faydalanabilmemize vesile olmuştur.

Cam, inşaat, otomotiv, içecek, gıda, beyaz eşya, mobilya, ecza, denizcilik, elektrik, elektronik ve daha birçok sektörde kullanılan önemli bir malzemedir. Şüphesiz camın hayatımızda bu kadar geniş kullanılmasına neden olan ondaki üstün nitelikleridir.

Cam temasta bulunduğu gaz, sıvı ve katı haldeki maddelerin etkilerine karşı büyük direnç gösterebilir. Bu direnç, kimyasal dayanıklılık olarak tanımlanır. Camın kimyasal dayanıklılığı ayarlanabilir özelliktedir: Camdaki alkali oranının yüksekliği camın kimyasal dayanıklılığını zayıflatırken, boroksit, alüminyum oksit, çinko oksit ve zirkonyum oksit ise camın kimyasal dayanıklılığının artmasını sağlamaktadır. Bu özelliği sayesinde en sağlam bildiğimiz maddelerde bile saklayamadığımız çözücü parçalayıcı birçok kimyasalı cam kaplarda tutabiliriz.

"Cam, maddenin katı ile sıvı arasındaki özgün bir halidir. Silis (kum) atomları, araya giren kalsiyum, potasyum magnezyum ve sodyum atomları ile birlikte düzensiz bir tarzda birleşir. Bu "düzensizlik" sonucunda saydam, bozulmaz ve oldukça dayanıklı (çatlama hariç, çatlak hemen yayılır) bir madde ortaya çıkar. Paslanmadığı, su geçirmediği ve saydam olduğu için de akla gelebilecek hemen her alanda kullanılır."(2)



Camın fiziksel özellikleri insanların faydalanması için adeta özel olarak tasarlanmıştır: Camın şekillendirilmesinde en önemli etkenlerden biri yüzey gerilimidir. Bu özellik, camın çok ince gözeneklere girmesine ve bunları doldurmasına imkân tanır. Camın özgül ağırlığı, kimyasal bileşimine bağlı olarak 2,2 - 7,2 gr/cm3 arasında değişmekle birlikte genel kullanımda olan pencere ve şişe camlarının yoğunluk değerleri 2,3-2,6 gr/cm3 arasındadır. Bu değerler daha yüksek olsaydı cam şimdikinden çok daha ağır olacak ve pratikte kullanımı imkansız hale gelecekti. Isıtılarak, sıcaklıkta genleşme oranı dolayısıyla camın sıcaklılığa dayanıklılığı ayarlanabilir. Oysa diğer pek çok madde için böyle bir durum söz konusu değildir.

Çoğu cisim çok sıcak ortamdan soğuk ortama geçtiğinde olumsuz etkilenir. Oysa camlar, genellikle 100–350°C sıcaklıklarda, soğuk su içerisine atıldıklarında, sıcaklık şoklarına dayanabilmektedirler. Üstelik camın kimyasal bileşiminde mevcut olan soda, potasyum ve kurşun oksitin oranı ile oynayarak camın ısıya ve ısı değişimlerine dayanıklılığı artırılabilmektedir. Üstelik bu yapıldığında camın ısıya dayanıksız hali ile dayanıklı halindeki görünümünde hiçbir farklılık olmamaktadır. Camın ısı sığası, camın sıcaklığı arttıkça yükselmektedir. Her cam çeşidinin değişik sıcaklıklardaki ısı sığaları değişik olduğu gibi, camların ısı sığalarının sıcaklıkla değişmeleri de farklı olabilmektedir.

Camın mekanik özellikleri de mucizevî niteliktedir. Bazı özel yöntemlerle camın dayanıklılığı yüksek oranlarda artırılabilmektedir. Günlük hayatta kullanılan bazı camların dayanıklılık uygulaması cm2'ye 65–130 kg.dır Bununla birlikte, tasarımlarda; sertleştirilmiş bir ürün için ise, bu oran 10 katına çıkarak 1300 kg/cm2'ye kadar ulaşabilmektedir. Böyle camlar oldukça dayanaklı olup tekme ya çekiç darbelerinde dağılmaz. Bunun yanında iki cam tabakasının arasına başka bir kimyasal ekleyerek camı dayanıklı hale getirmekte mümkündür. Bu yöntemin otomobil çağının başladığı yıllarda keşfedilmiş olması da oldukça ilginçtir:



"Güvenli camın bulunması, tam da en çok ihtiyaç duyulan zamanda gerçekleştirildi: Motorlu taşıt çağında... 1903 yılında Fransız kimyager Edouard Benedictus, deney tüpünü laboratuarının zeminine düşürdü. Tüp kırıldı ancak dağılmadan tek parça halinde kaldı. Benedictus, kolodyum ihtiva eden sıvının buharlaşmasından sonra tüpte kalan ince plastik tabakanın parçalanmayı engellediğini anladı. Bunu not ettikten sonra bu konu üzerine fazla kafa yormadı. Ancak, kaza yapan bir aracın içindeki kızın kırılan camlardan çok feci şekilde yaralanması, bu konuyu tekrar gündeme getirmesine neden oldu. Daha önceki deneyiminden esinlenerek iki cam tabakasının arasına selüloz nitrat yerleştirerek üç katlı camı oluşturdu. Buluşu 1920'lerde arabaların ön camlarında kullanılmaya ve otomotiv endüstrisinde ciddi şekilde taklit edilmeye başlandı."(3)

Camın kullanışlı olmasını sağlayan özellikleri bu kadarla da kısıtlı değildir. Yeni ya da kimyasal olarak temizlenmiş cam yüzeyler için statik sürtünme katsayısı 1'e çok yakındır. Bu sayede camları kolayca temizlemek mümkün olmaktadır.

Camın elektriksel özellikleri, camın genel kullanımı yanında, elektrik üreten ve elektrikle çalışan cihazlar yapımında geniş çapta kullanılmasından dolayı çok önemlidir. Cam genellikle elektrik akımına yüksek direnç gösteren bir madde olarak tanınmaktadır. Yüzey direnci ve hacim direnci olarak ikiye ayırabileceğimiz bu dirençlerden yüzey direnci, camın bulunduğu ortamındaki nem oranının artması ile azalmaktadır. Hacim direnci çoğunlukla camdaki alkali oranı ile ve üretimi sırasında camın maruz kaldığı sıcaklıklarla oynanarak ayarlanabilir. Camın hacim direnci, sıcaklığın yükselmesi ile azalır. Camın üretimi sırasında yavaş yavaş soğutulması, camın hacim direncini artırmaktadır.(4)

Camın optik özelliği günlük hayatımızın vazgeçilmezleri arasına girmesine neden olmuştur. Cama optik özelliğini veren ise kırılma indisindeki özel ayardır. Camın kırılma indisi yapılarına göre 1,45 - 1,90 sınırları arasında değişmektedir. Cam, ışığı geçirebildiği gibi aynı zamanda iyi bir yansıtıcı da olabilmektedir. Yansıtma özelliği, cam yüzeyinin durumu ile yüzeye düşen ışığın dalga boyu ve yönüne bağlıdır. Silikat camları için ortalama yansıtma yüzdesi %4 olup, tamamen saydam bir cam gelen ışığın %92'sini geçirmektedir. Yansıtma kayıpları cam yüzeyine konulacak özel kaplama malzemeleri ile azaltılabilmektedir.

Camın ışık geçirgenliği, yansıtma ve emme özelliklerini azaltmaktadır. Geçirgenlik miktarı ayrıca dalga boyu uzunluğuna göre de büyük farklılıklar göstermektedir. Değişik renkler, camın geçirgenliğini etkilediği gibi, camın kimyasal bileşimi de, özellikle kısa dalga boylarındaki ışınların geçmesinde etkili olmaktadır.

CAM OLMASAYDI…

- Evlerimizde güneş ışığından mahrum olarak yaşardık,
- Mikroplar ve diğer mikroorganizmalar hakkında bilgi edinemezdik,
- Ay ve yıldızlar hakkında gözümüzle gördüğümüz dışında fazla bir bilgimiz olmazdı,
- Temel göz rahatsızlıklarını gideremezdik,
- Laboratuarlardaki birçok malzemeyi kullanamazdık,
- Aynalar olmazdı,
- Bütün arabaların üstü ya da çevresi hep açık olurdu,
- İçini görebildiğimiz yiyecek ve içecek kaplarımız olmazdı,
- Vitrin diye bir kavram olmaz ticaret bundan olumsuz etkilenirdi,
- Fotoğraf makineleri olmazdı,
- Televizyonlar ve bilgisayar monitörleri olmazdı,
- Ampul olmaz karanlığa mahrum kalırdık,
- Otomobillerde dikiz aynaları olmazdı,
- Scanner (tarayıcı), fotokopi makineleri olmazdı,
- Yüksek data transferi ve ışık aktarımı yapar fiber optik kablolar olmazdı,
- Süs eşyaları ve biblolar olmazdı,
- Ateşe dayanıklı cam kaplar olmazdı,
- Seralar olmazdı,
- Bugün kullandığımız aydınlatma armatürlerinin büyük kısmı olmazdı,
- Vitraylar olmazdı,
- Saatleri okuyamazdık, okuyabildiklerimiz ise dış etkenlere karşı korumasız olurdu,
- Uçaklar ve helikopterlerdeki pencereler olmazdı.



Şüphesiz camın olmadığı böyle bir dünya kesinlikle bugünkü gibi olmayacaktı. Camın bugünkü özelliklerde olması da tek başına yeterli değildir. Camın hammaddesinin de bol ve kolay rastlanır olması şarttır (kum gibi). Eğer Allah dilemiş olsaydı camın hammaddesi altın ya da elmas gibi az rastlanılan bir madde olsaydı ondan yine de bugünkü gibi yararlanamazdık. Eğer bugün birçok teknolojiden ve konfordan yararlanabiliyorsak bu, camdaki özel yaratılıştan kaynaklanmaktadır. Cam da dünyada Allah'ın insan için yarattığı nimetlerden biridir.

Kanseri önlemedeki rolü:


The Archives of Internal Medicine dergisinde yayınlanan bir çalışma, yüksek oranda zeytinyağı tüketen kadınların göğüs kanserine yakalanma riskinin daha az olduğunu göstermiştir. New York'ta Buffalo Üniversitesi araştırmacılarının yürüttüğü ayrı bir çalışmada ise, zeytinyağı gibi bitkisel yağlarda bulunan bir madde olan ß-sitosterol'ün prostat kanser hücrelerinin oluşumunu engellemede yardımcı olabildiğini kanıtlamıştır. Araştırmacılar ß-sitosterol'ün hücrelerin bölünmemesi emrini veren hücre içi haberleşme sistemini güçlendirdiği, böylece hücre büyümesi kontrolsüz hale gelmeden kanserin engellenebileceği sonucuna varmışlardır.

Oxford Üniversitesi'ndeki doktorlar tarafından yürütülen son araştırmada da, zeytinyağının bağırsak kanserine karşı koru- yucu özelliğe sahip olduğu belirlenmiştir. Doktorlar zeytinyağının bağırsak kanserinin başlamasını engellemek için midedeki asitle tepkimeye girdiğini keşfetmişlerdir. Oxford araştırmacıları aynı zamanda zeytinyağının safra asidi miktarını azaltarak ve DAO (diamin oksidaz adlı enzim) seviyesini yükselterek, anormal hücre artışına ve kansere karşı koruyucu olduğunu keşfetmişlerdir.

Ayrıca araştırmacıların raporlarına göre bol miktarda zeytinyağı ve sebze yiyen insanlarda, eklemlerdeki kronik bir hastalık olan romatizmal arterit (atardamar enfeksiyonu) geçirme riski azalmaktadır.

Kemik gelişimine yardımcı olması:

İçerdiği E, A, D, ve K vitaminleri, çocukların ve erişkinlerin kemik gelişimine yardımcı olması, kalsiyum kaybını engelleyerek kemikleri güçlendirmesi bakımından zeytin oldukça önemlidir. Zeytin, yaşlılara da özellikle tavsiye edilmektedir; çünkü sindirimi kolaydır ve minerallerle vitaminlerin vücutta kullanılmasına yardımcı olur. Ayrıca minerallerin kemiklerde çökmesini sağlayarak kalsiyum kaybını da engeller. Kemikler organizmanın mineral yapılarının deposunu oluşturur ve kemiklerde mineral birikimi olmadığı takdirde kemik erimesi gibi ciddi rahatsızlıklar ortaya çıkmaktadır. Bu bakımdan zeytinin iskelet sistemimiz üzerinde çok olumlu katkısı vardır. (Harun Yahya, Koku ve Tat Mucizesi)

Yaşlanmayı önlemesi:
Zeytinyağının içerdiği vitaminler, hücre yenileyici özelliklere sahip oldukları için, yaşlılık tedavisinde de kullanılır, cildi besler ve korurlar. Besinlerle beraber bedenimize "serbest radikal" denilen bazı maddeleri de alırız. Zeytinyağı, başta E vitamini olmak üzere, içerdiği çok sayıdaki antioksidan maddeyle bu zararlı maddelerin vücudumuzda neden olduğu tahribatı önler, hücrelerimizi yeniler, doku ve organlarımızın yaşlanmasını geciktirir.

Tansiyon düşürücü:

Archives of Internal Medicine dergisinin 27 Mart 2000 tarihli sayısında yayınlanan bir çalışma, zeytinyağının yüksek tansiyona olumlu etkisini bir kez daha vurgulamaktadır. Ayrıca zeytin ağacının yaprağı ile tansiyon düşürücü ilaçlar yapılmaktadır.

İç organlara faydaları:

Zeytinyağı mide asidini azaltarak mideyi gastrit ve ülser gibi hastalıklara karşı korur. Bunun yanı sıra safra salgısını harekete geçirerek, sindirimin en mükemmel hale gelmesini sağlar. Safra kesesinin boşalma işlemini düzenler ve safra taşı riskini azaltır. Ayrıca içindeki klor sayesinde de böbreğin çalışmasına yardımcı olur ve böylece vücudun atıklardan arınmasını kolaylaştırır. Bunların yanı sıra beyin damarlarının sağlığına da olumlu etkisi vardır.

Yüzyıllar Öncesinde Bildirilen Gerçek…

Görüldüğü gibi bugün birçok bilim adamı zeytinyağını esas alan beslenme modelinin en ideal model olduğunu düşünmektedir. Bu özelliklerinden dolayı günlük beslenme programında her öğünde bulunması gereken en temel besinler zeytin ve zeytinyağı olarak belirtilmektedir. Allah'ın pek çok ayette dikkat çektiği zeytin bitkisinin faydaları, ancak tıp biliminin gelişmesiyle keşfedilmiştir.


Besin Uzmanlarının ve Tıp Dünyasının Mucize Besini Keşfi...

Zeytinyağı, tüm bu özellikleri dolayısıyla son yıllarda uzmanların oldukça dikkatini çekmektedir. Uzmanların yorumlarından bir kısmı şöyledir:




Harvard Üniversitesi Halk Sağlığı Okulu Epidemiyoloji Bölümü Başkanı Dr. Dimitrios Trichopoulos: "Amerikalı kadınlar doymuş yağların yerine daha fazla zeytinyağı tüketmiş olsalardı göğüs kanseri riskinde %50 kadar azalma gerçekleşebilirdi." "Zeytinyağı bazı habis tümör türlerine karşı koruyucu bir etkiye sahiptir: Prostat, göğüs, kolon, pullu hücre ve yemek borusu tümörleri."

Sağlık ve beslenme konusunda önde gelen otoritelerden biri, CNN'in ödüllü muhabiri, The Food Pharmacy (Besin Eczacılığı) ve Food-Your Miracle Medicine (Besin- Mucize İlacınız) adlı kitapların yazarı ve uluslararası bir köşe yazarı olan Jean Carper: "İtalyanlar tarafından yapılan yeni bir araştırma zeytinyağının, LDL kolesterolünün atardamarları tıkama özelliği de dahil olmak üzere bazı hastalık süreçleriyle savaşan ...antioksidanlar içerdiğini bulmuştur."

Diyetisyen ve beslenme uzmanı, The Pyramid Cookbook: Pleasures of the Food Guide Pyramid (Piramit Yemek Kitabı: Besin Rehberi Piramidinin Lezzetleri) adlı kitabın yazarı olan Pat Baird: "Zeytinyağının çok yönlülüğü... Uzun zamandır var olan zeytin ve onun beden sağlığına olan faydası hakkında daha öğreneceğimiz çok şey var."

Miami Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden D. Peck: "Zeytinyağının bağışıklık sistemini güçlendirdiği ortaya çıkarılmıştır..."

Milano Eczacılık Fakültesi'nden Bruno Berra: "... natürel sızma zeytinyağının küçük polar bileşenleri LDL'nin oksidasyona olan direncini belirgin şekilde artırır."

II. Federico Üniversitesi Dahiliye ve Metabolizma Hastalıkları Bölümü'nden A. A. Rivellese ve G. Riccardi, M. Mancini: "Zeytinyağı insülin direncini engeller ve kandaki glikozun daha iyi kontrolünü sağlar."

Harvard Üniversitesi Halk Sağlığı Okulu'ndan Frank Sacks: "Zeytinyağı açısından zengin bir diyet aşırı şişmanlığı kontrol altına almada ve tedavi etmede düşük yağlı bir diyetten daha etkilidir. Ayrıca daha uzun süreli kilo kaybına neden olur ve kiloyu korumak daha kolaydır çünkü güzel bir tadı vardır."


Çocukların gelişimine katkısı:

Zeytin ve zeytinyağı, içlerinde bulunan linoleik asitten (omega-6 yağ asidi) ötürü yeni doğmuş bebekler ve gelişim çağındaki çocuklar için son derece faydalı besinlerdir. Linoleik asidin eksikliği, gelişimin yavaşlamasına ve hatta birtakım deri rahatsızlıklarının ortaya çıkmasına neden olur.

Zeytinyağı vücudumuzdaki zararlı maddelerin vücudumuzda neden olduğu tahribatı önleyen antioksidan elementleri ve insan için büyük önem taşıyan yağ asitleri içerir. Bunlar da hormonlara destek olur ve hücre zarının oluşumuna yardımcı olurlar.

Zeytinyağı, insan sütündeki yağ asidi oranına benzer, dengeli bir çoklu doymamış bileşime sahiptir. İnsan vücudu tarafından elde edilemeyen, aynı zamanda vücut için vazgeçilmez önemi olan bu temel yağ asitleri açısından, zeytinyağı yeterli bir kaynaktır. Bu faktörler zeytinyağını, yeni doğmuş bebekler için oldukça faydalı kılmaktadır.

Doğum öncesi ve sonrasında bebek beyninin ve sinir sisteminin doğal gelişimine katkıda bulunmasından dolayı uzmanlarca, annelere önerilen tek yağ, yine zeytinyağıdır. Anne sütüne yakın miktarda linoleik asit içermekle beraber yağsız inek sütüne zeytinyağı katıldığında anne sütü kadar doğal bir besin kaynağı özelliği kazanır.

Şifa Kaynağı Bir Bitki: Zeytin ve zeytinyağı


"İncire ve zeytine andolsun." (Tin Suresi, 1)

Zeytin... Sahip olduğu besin değeri ile insan sağlığını koruyan bir mucize…

Çok eski çağlardan bu yana tüketilen zeytin, zamanla önemini daha da arttırmış, sofralardaki daimi yerini alarak insan sağlığının önemli bir koruyucusu olmuştur. Besin değeri oldukça yüksek olan zeytin, aynı zamanda yağıyla da sağlığa olan katkısını arttırmaktadır.

Sağlığa olumsuz hiçbir etkisi olmayan zeytinyağı, içerdiği antioksidanlar sayesinde kalp-damar hastalıkları ve kansere karşı da koruyucu bir etki gösterir. Özellikle günümüzde kalp ve damar şikayetlerinin çoğalması, bu mucizevi besinin insan sağlığı açısından önemini daha da artırmaktadır. Allah zeytinle ilgili olarak ayetlerde şöyle buyurmaktadır:

"Sizin için gökten su indiren O'dur; içecek ondan, ağaç ondandır (ki) hayvanlarınızı onda otlatmaktasınız. Onunla sizin için ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve meyvelerin her türlüsünden bitirir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir topluluk için ayetler vardır." (Nahl Suresi, 10-11)

Besin Kaynağı: Zeytinyağı

Son yıllarda yapılan araştırmalar, zeytinin yalnızca lezzetli bir gıda değil, bunun yanında yüksek kaloriye sahip önemli bir besin kaynağı olduğunu da ortaya koymuştur. Zeytinin yanı sıra zeytinin yağı da, önemli bir besin kaynağıdır. Kuran'da zeytin ağacının yağına şu ayetle dikkat çekilmiştir:

"Allah, göklerin ve yerin nurudur. O'nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu Kendi nuruna yöneltip-iletir. Allah insanlar için örnekler verir. Allah, herşeyi bilendir." (Nur Suresi, 35)

Yukarıdaki ayette "mubareketin zeytunetin" ifadesiyle, zeytin "bereketli, kutlu, uğurlu, sayısız yarar sağlayan" anlamlarına gelen mübarek sıfatıyla nitelendirilmiştir. "Zeytuha" ifadesiyle bildirilen zeytinyağı, tüm katı yağların aksine, tüm uzmanlar tarafından başta kalp ve damar sağlığı için olmak üzere en çok tavsiye edilen yağ türü olarak bilinmektedir. Zeytinin ve zeytinyağının sağlık açısından faydalarını şöyle sıralayabiliriz:

Kalp ve Damar Sağlığı Üzerindeki Faydaları:

Zeytin ve zeytinyağının içinde yağ asitleri bulunur. Bu asitlerin çoğu vücut için zaruri olan tekli doymamış omega-6 (linoleik asit) yağlarıdır. Tekli doymamış yağlar kolesterol içermezler. Bundan dolayı zeytinyağı diğer yağların aksine kandaki kolesterol oranını yükseltmemekte, tam tersine kontrol altında tutmaktadır.

Bu konuda yapılan çalışmalarda, 1 hafta boyunca her gün yaklaşık 2 yemek kaşığı doğal zeytinyağı tüketen insanların kolestrol düzeylerinde son derece olumlu sonuçlar elde edilmiştir... Antioksidanlar, vücudumuzdaki zararlı maddeleri etkisiz hale getiren ve hücrenin tahrip edilmesini engelleyen son derece önemli maddelerdir. Düzenli zeytinyağı kullanan insanlarda yüksek antioksidan seviyeleri izlenmiştir. Ayrıca zeytinyağının kalp hastalıklarını önlediği pek çok araştırma ile de tasdik edilmiştir.

Yüksek oranda kalp ve damar hastalıkları vakalarına rastlanan ülkelerde çoğunlukla yüksek kolesterol düzeyine sahip doymuş yağlar tüketilmektedir. Bu yanlış beslenme alışkanlığı Akdeniz diyeti yani zeytinyağı tüketimi ile düzeltilebilmektedir. Zeytinyağı kandaki kolesterolü düzenlediği için kalp ve damar hastalarına ilaç olarak tavsiye edilmektedir.

Bunun yanı sıra zeytinyağı omega-6 yağ asidinin omega-3 yağ asidine oranını da düzenlemektedir. Omega-3 ve omega-6 yağ asitlerinin vücuda belli bir oranda alınması çok önemlidir. Çünkü bu oranlardaki dengesizlik durumunda hastalıklar ve kanser de dahil olmak üzere, kalp ve bağışıklık sistemi ile ilgili birçok hastalığın ilerlemesi söz konusu olmaktadır. Tüm bu sebeplerden dolayı pek çok insan zeytinyağı ile sağlık bulmaktadır. Amerikan Kalp Birliği, kalp hastalığı riskini azaltmak için yüksek tekli doymamış yağ diyetlerinin, %30 düşük yağlı diyete bir alternatif olabileceğini ortaya çıkarmıştır

Sekiz doğuran kadın


Bir batında 8 bebek dünyaya getirerek bütün dünyanın konuştuğu kadın haline gelen Nadya Suleman’ın doğumdan öncek fotoğafları ortaya çıktı.

33 yaşındaki kadın daha önce de 6′tız doğurmuş ve her iki doğmunu da sunni döllenme yöntemiyle gerçekleştirdiği için bir çok tepki almıştı.

Bekar olmasına rağmen 14 çocuğu olan kadın doğum fırsatçılığı yapmakla ve şöhret olmaya çalışmakla suçlanırken kendisi ise tek çocuk olduğu için geniş bir aile özlemi içinde olduğunu söylemişti.

Nadya Suleman, bir de kendi adına web sitesi açtı. ABD’li kadın, devletten yardım almasına rağmen thenadyasulemanfamily.com adresinde de bağış kampanyası başlattı. Yardım etmek istemeyenler ise, suni döllenme yöntemiyle 14 çocuk sahibi olan işsiz kadın hakkındaki düşüncelerini yazabiliyor.

ABD Los Angeles’ta, geçen ay bir batında sekiz bebek doğuran Nadia Suleman’ın çocuklarının hastane masraflarının California eyaletinin prematüre bebekler için sağlanan yardım programından karşılanacağının ortaya çıkması, tepkiye neden oldu.

Diğer altı çocuğuna, eyaletin bir diğer programından aldığı ayda 490 dolarlık yardımla bakabilen Suleman’e ölüm tehditleri geldiği de bildirildi. Suleman, bebekleri için bir de internet sitesi kurdu.

kaynak:milliyet

konya da mısır tarlası çöktü


Konya’nın Karapınar ilçesindeki bir mısır tarlasında hasat yapılırken, yaklaşık 70 metre çapında, 80 metre derinliğinde obruk (yer kabuğunun çoğu kez aniden çökmesiyle ortaya çıkan çöküntü) oluştu.

Karapınar ilçe merkezine 17 kilometre uzaklıktaki Akkuyu yaylasındaki mısır ekili tarlada çalışan işçiler, yeni bir obruğun oluşumuna tanık oldu. Yaklaşık 70 metre çapında ve 80 metre derinliğindeki obruk, olay anında tarlada çalışan çiftçiler arasında büyük korku yarattı.

Obruğun oluştuğu sırada tarlada mısır hasadı yapan biçerdöver sürücüsü Mustafa Çınar, dün sabah saatlerinde başladıkları hasat işlemlerinin normal şekilde devam ettiğini, ancak akşama doğru büyük bir gürültü ile mısır tarlasının çöktüğünü söyledi.

Obruğun oluştuğu alana yaklaşık 100 metre uzaklıkta çalıştıkları için çöküntüyü hissettiklerini ifade eden Çınar, “Büyük bir gürültü oldu. Sonra biçerdöverden indim ancak çöken alana korkumdan yaklaşamadım. Eğer birkaç dakika sonra meydana gelse biz de çöken alanda olacaktık. Oluşan obruğu arkadaşlarıma haber verdim. Çevresine yaklaşamadık. Gece çalışmamız sırasında çökmenin olmaması bizim için büyük bir şans. Eğer gece çökme meydana gelseydi çok kötü sonuçlar olabilirdi” dedi.

Karapınar Ziraat Odası Başkanı Hikmet Bozaklı ise Karapınar’ın jeolojik yapısının acilen incelenmesi gerektiğini söyledi. Karapınar’da tarım yapılan yerlerin bir bir çökmeye başlamasının ciddi bir tehlikenin habercisi olduğunu ifade eden Bozaklı, şunları kaydetti: “Şu anda ilçenin çeşitli bölgelerinde meydana gelen obruklar bölgenin toprak yapısının ne kadar tehlikeli boyutlara ulaştığını gösteriyor. Çok ciddi araştırma yapılıp sonuçları vatandaşlara açıklanmalı. Çünkü obruklar Karapınar için çok önemli bir konu. Bugüne kadar can kaybının olmaması Allah’ın takdiri.”

kaynak:milliyet

10 Şubat 2009 Salı

Gençlik kremleri: Doğal nem deposu


Doğadaki nem depoları lüks markaların en gözde içeriklerini oluşturuyor. Shea çekirdeği yağı, deniz suyu, yosun ve öğütülmüş doğal taşlar en çok kullanılan ürünler.


Çökmüş gözaltları, derin kırışıklıklar veya aşırı yıpranmış bir cilt gibi yaşlılık belirtilerinden duyulan rahatsızlığın tek çözümü cerrahi müdahale değil.

Yeni nesil kozmetik ürünler bu problemlere yeni ve acısız çözümler getiriyor. Pek çok marka, ürünlerinde tabiattaki doğal nem depolarını ileri teknolojiyle harmanlıyor. Doğal içerikler uygun ortamda aylarca karıştırılıyor. Ve neticede cildinizin onarılmasına ve korunmasında etkili ürünler ortaya çıkıyor.

Shea çekirdeği nem tutucu ve sıkılaştırıcı, deniz suyu ve yosunu nemlendirici ve antimikrobik, obsidyen, silisyum gibi doğal taşlar ise ışıltıcı verici özellikleriyle cildinizi yeniliyor.


Taşlar ve mineraller
Hassasiyeti azaltıyor
Mevsimsel değişiklikler, stres, dengesiz beslenme ciltteki hassasiyeti artırabiliyor. Vichy’nin Aqualia Thermal serisi cildinizi
24 saat boyunca nemli tutmaya yarayan mikrokapsüller içeriyor. Bu kapsüller içeriğinde bolca mineral bulunan termal su bakımından zengin. Bu ürünün ciltteki hassasiyeti dört haftada yüzde 42 oranında azalttığı söyleniyor.


Kırışıklıkları gideriyor
Armani’nin yeni kremi Crema Nera İtalya’nın Pantelleria Adası’ndan elde edilen volkanik obsidyen taşını içeriyor. Bu kremin, hücre yenileyici özelliği sayesinde kırışıklıkların azalmasına yardımcı olduğu öne sürülüyor. Tüm cilt tipleri ve yaş grupları tarafından kullanılabilen ürün daha genç ve sıkı bir cilde sahip olmayı
vaat ediyor.


Cildi onarıyor
Biotherm’in Reminerale’i minerallere doymuş bir anti-aging krem. Magnezyum, kalsiyum ve fosfor minerallerini içeriyor. Ayrıca Biotherm’in geliştirdiği “pro-xylane” cildin her katmanında suyu tutmaya yardımcı. Mineraller cildi onarırken ışıltılı bir cilde sahip olmanıza da katkıda bulunabilir.


Okyanus suyu ve yosun
Yaşlılığa erken müdahale
Advance Marine Biology Creme yaşlanmaya karşı erken koruma sağlıyor. La Prairie’in alışılmış tüketici kitlesinin aksine 30’lu yaşlarının başındaki tüketiciler için ideal olduğu belirtiliyor. Saf deniz suyu ve deniz yosunu özü içeriğindeki onlarca doğal bileşenlerden iki tanesi. Ürün, yaşlılık belirtilerini daha oluşmadan yok etmeyi sağlama iddiasında.


Pürüzsüz bir cilt için
Creme de la Mer yaratıcıları tarafından mucize krem olarak tanımlanıyor. En önemli bileşeni deniz yosunu. 14 farklı içeriğin üç-dört ay boyunca harmanlanmasıyla oluşuyor. En büyük iddiası ciltteki kuruluk ve hassasiyeti azaltması. Cildinizin daha yumuşak ve pürüzsüz bir görünüme kavuşmasına yardımcı oluyor. Bu ürünü yüz, boyun ve hassas göz çevresine, gece ve gündüz uygulayabilirsiniz.


24 saat koruma
Re-nutriv Re-creation, Estee Lauder’in hassas göz çevresini 24 saat boyunca korumak hedefiyle ürettiği bir krem. Çizgi ve kırışıklıklar ile şişlik ve koyu halkalarla mücadele amacıyla yaratılmış. Ürünün temel bileşeni okyanus suyu. Tahiti monoi, Afrika morangi ve acai fındığı yağları diğer bileşenlerinden.


Sıcak havalarda
Özellikle kremin çok yoğun geldiği sıcak havalarda shea vücut losyonu iyi bir alternatif olabilir. Body Shop’un shea yağlı vücut losyonu bunaltmadan cildinizdeki kuruluğu ve gerginliği almanıza yardımcı olabilir.


Shea yağı
Aşırı kuru ciltler için
L’Occitane’ın shea vücut kremi tamamen shea yağından yapılmış. Aşırı kuru veya güneş ve soğuk tarafından hasar görmüş ciltlerde koruyucu ve canlandırıcı özelliğe sahip. Ayrıca vücuttaki çatlak izlerinin engellenmesine de yardımcı olduğu söyleniyor.


Yosun ve shea yağı karışımı
İçinde nem takviyesi bulunan Thalgo’nun Delicious Comfort adlı kremi canlandırıcı özelliğe sahip. Mikro yosun özünden elde edilen omega 3 ve omega 6 yağ asitleri shea yağının besleyici özelliğiyle birleşmiş. Firma ürünün kuru ciltlerdeki gerginliği azaltmada yardımcı olduğunu belirtiyor.

Milliyet

2009 İÇİN ALTIN DEGERİNDE 10 SAGLIK KURALI


Eğer, sağlıklı ve huzurlu bir hayatım olsun ve yaşadığım hayattan keyif alayım diyorsanız, aşağıdaki "10 altın kuralı" hayata geçirmenizi öneriyorum.


Yapacağınız bu küçük ve etkili değişimlerin, 2009’u sağlığınızda bir değişim yılı haline getireceğini düşünüyorum. Kuralların her biri bir ’deniz feneri’dir ve yanlış durumlarda rotanızı değiştirebilecek en güvenli işaretlerdir.

İyimser insan iyilik ve sağlığı en çok hak edendir

Uzun yıllar 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in özel hekimliğini yaptım. Sayın Demirel benim için bir "hayat bilgisi" öğretmeni gibidir. Onun en çok etkilendiğim özelliklerinden biri de "dayanılmaz iyimserliği"dir. Süleyman Demirel’in iyimserliği her zaman şaşırtıcı düzeydedir. Hangi günde, mevsimde, koşulda olursanız olun, "Bu sabah nasılsınız?" diye sorduğunuzda ondan hiç değişmeyen bir yanıt alırsınız: "Taş gibiyim!" Olan biten onca olumsuz şeye rağmen hayata dair iyi duyguları sürdürebilmek Sayın Demirel’in en önemli meziyetlerinden biridir. Herkes, Demirel’in bu kadar güçlü, çalışkan ve aktif biri olmayı nasıl başardığını merak eder. En önemli sırrını ben hemen vereyim: O, her sabaha küçük bir duayı tekrarlayarak -duanın içeriğini bilmiyorum- ve iyimserlik ilacından bir kapsül alarak başlar. Ona göre, "Nasıl bakarsanız, öyle görürsünüz. İyimser insan iyi insandır, iyilik ve sağlığı en çok hak edendir." Süleyman Demirel’e göre, "İyimserlik, bu da geçer diyebilmek, geçmişi geçmişte bırakıp gelecek zamana bakabilmektir. Her gün ve her sabah yenidir, güzeldir. Her şey değişir, değişebilir, değiştirilebilir. Hayatın genel olarak iyi ve güzel olduğunu düşünüp, üretkenlik ve çözüme odaklanmak gerekir."

Sosyalleşmeyi ihmal etmeyin

Hangi yaşta olursanız olun yalnız insan, yaşlı insandır. Hele bir de yaşlanmaya başladıysanız, yalnızlık koyu bir karanlıktır. Yalnızlık yaşlanmanın en ıssız, en keyifsiz yanıdır. Yeni yılda yeni dostluklar, arkadaşlıklar geliştirin. Çoğalın, dostluklarınızı güçlendirmeyi de ihmal etmeyin. Aile bağlarınızı sağlam ve güvenli tutun. Kendinizi evinize, semtinize, şehrinize sıkıştırıp kapatmayın. Sosyalleşin! Ülkenizin, şehrinizin, semtinizin sorunlarına ilgi gösterin. 90’lı yaşlara yaklaşmasına rağmen gece gündüz demeden ülkeyi dolaşan, kendini sorun çözmeye adayan Sayın Hayrettin Karaca mükemmel bir örnek.

Beden ve ruh dengesini koruyun

Uzun süreli birçok çalışma gösterdi ki, duygusal olarak kendini iyi hissetmek, daha sağlıklı olmanızı ve daha uzun süre genç kalmanızı sağlıyor. Beden-ruh dengesi, halinize şükretmenizi de kolaylaştırıyor. Duygusal olarak kendinizi iyi hissettiğiniz zaman bedeninizin işi kolaylaşıyor. Bu nedenle yalnız bedeninizle değil, ruh sağlığınızla da ilgilenmeniz, ruhunuzu da korumanız, geliştirmeniz ve beslemeniz gerekiyor. Beden-ruh ilişkisi mükemmel binlerce insan var. Benim favorim Dalai Lama...

Gerekli vitaminler: Neşe ve mutluluk

Birçok defalar yazdık, bir daha tekrarlayalım: "Mutluluk an, huzur zamandır." Mutluluk sizin üretebileceğiniz, farkındalıklarınızla geliştirip büyütebileceğiniz, çok özel, kısa süreli ama çok kolay kazanılabilen anlar ve bu anlarda hissedilebilen duygulardır. Bunun için neşeli biri olmayı, hoşgörülü, keyifli, endişesi az, umudu, kahkahası bol biri olmayı (ve böyle insanlarla birlikte yaşamayı) ilke edinin. Kötümser, endişeli ve sorunlu insanlardan uzak durun. Fırsat buldukça (hatta bazen kendinizi zorlayarak) gülmeyi ve kahkaha atmayı ihmal etmeyin.

Hastalıklardan korunun

Tıp size hastalıklardan korunma ve erken teşhis konusunda muazzam fırsatlar sunuyor. Hastalıklara neredeyse hücresel, hatta genetik düzeyde tanı koyabilmeyi vaat ediyor. Siz ne yaparsanız yapın, bazı hastalıklara kaderiniz sizi çekip götürüyor ama sağlığını koruma ve sağlık risklerini takip etme konusunda hassas davrananlara bu tür kötü piyangolar daha seyrek rastlıyor. İnsan aklı ne yazık ki beden ve ruhun sağlıklı durumunu idrak edemiyor. Ne zaman ki vücudumuzda bir şeylerin yolunda gitmediğini fark ediyor, ancak o zaman sağlığın önemini, ciddiyetini düşünmeye, konuşmaya başlıyoruz. Bu nedenle yeni yılda düzenli sağlık kontrolleri yaptırmanızı öneriyorum.

Beslenme, uyku ve stres önemli

Ne yiyip içtiğiniz, nasıl bir yaşam sürdüğünüz, yani "hayat tarzınız" (uykunuz, aktiviteniz, stres yönetimi beceriniz) sağlığınızı belirleyen temel faktörlerdendir. Yaşlandıkça daha az kalori tüketmeyi hedefleyin. Çünkü yaş kırkı geçti mi can boğazdan gelmiyor, gidiyor. Taze ve temiz şeyler yiyip içmeyi hedefleyin. Sebze ve meyvelerden, bakliyat grubu besinler ve tahıllardan, hayvansal ürünlerden dengeli bir şeklide istifade edin. Her gün en az 1,5 litre su için. Az yağlı besinler tüketin. Sebzeyi, meyveyi mümkün olduğu kadar daha çok yiyin. Uyku sorunlarınızı tedavi ettirin. Stressavar önlemleri öğrenin.

Zararlı şeylerden uzak durun

Alkol ve sigaranın zararları artık tartışma konusu bile yapılmıyor. Günde bir-iki fincan kahve bir problem yaratmıyor ama fazlası kalbi de beyni de yoruyor. Yiyecek ve içeceklerdeki katkı maddeleri, besinlerdeki kirlilikler sağlığınızı en azından uzun vadede bozabiliyor. Tatlandırıcılar, fazla miktarda tuz kullanmak, aşırı şeker tüketmek, şeker eklenmiş içecekleri fazla miktarda yemek de sağlığa zarar veriyor.

İnanç dünyanızı güçlendirin

Hangi düşüncede ve inançta olursanız olun, inanç dünyanızı zenginleştirmeye ve güçlendirmeye gayret edin. İnançlı insan, aidiyet duyguları güçlü insandır. İnançlı insan, kendini daha çok yoğun ve kalabalık hisseder. İnanç ve onun sağladığı aidiyet hissi, güven duygusunu pekiştirir. Korku, endişe vb. hasta edici duyguları azaltır. İnanç az ile yetinmeyi ve hafiflemeyi kolaylaştırır. İnanç duygusu son yıllarda en etkin detoks ilacı gibi görülüyor.

Beyninizi destekleyin

Beyniniz de kaslarınız da aynı temel kural ile yönetiliyor: Kullan veya kaybet! Her ikisini de sürekli olarak ama akıllıca kullanmanız gerekiyor. Bunun için beyninize de sık sık egzersizler yaptırmanız, onunla "farkındalık ve değişim yolculuklarına çıkmanızda" fayda var. Bu yolculuklar zihninizi besleyip güçlendirecek, fazlalıklarından arındıracaktır. Okuyun, dua edin, bulmaca, sudoku çözün, satranç, briç oynayın ve düşünce egzersizleri yapın, iç dünyanıza doğru yolculuklara çıkın.

Kilonuzu koruyun

Araştırmalar kronik hastalıkların çoğunun, özellikle şeker hastalığı, hipertansiyon, damar sertliği, hatta bazı kanserlerin vücutta fazla miktarda yağ birikmesinden kaynaklanabileceğini gösteriyor. Özellikle bel ve karın çevresinde, karın içi organların bünyesinde ve çevresinde biriken yağlar tehlikeli bulunuyor. Yeni yaklaşımda yalnızca kaç kilo olduğunuz değil, vücudunuzda ne kadar yağ taşıdığınız, kas yağ oranınız da önem kazanıyor. Her yaşın bir kilosunun olduğu, ideal kiloya değil, sağlıklı kiloya hedeflenmek gerektiği belirtiliyor.

Kurallar deniz fenerleri gibidir

BİR ÖYKÜ: 1920’lerde Akdeniz’in kayalıklarla dolu kıyılarından birinde bir savaş gemisi manevralar yaparken deniz birden bozar. Şartlar son derece kötü, fırtına müthiştir. Karanlık bastırdıktan kısa bir süre sonra ikinci kaptan köprüye, "İleride bir ışık var" diye bildirir. Kaptan, "Duruyor mu, hareket mi ediyor" diye sorar. İkinci kaptan, "Duruyor" diye yanıtlar. Geminin rotası ışık kaynağı ile çarpışma yönündedir. Kaptan adeta kükrer. "Diğer gemiye çarpışma rotasında olduğumuzu bildirin ve rotalarını 20 derece değiştirmeleri için sinyal verin." Kısa bir süre sonra ışık kaynağından (!) cevap sinyali gelir: "Siz rotanızı hemen 20 derece değiştirmelisiniz." Kaptan sinirlenir ve "Kaptan konuşuyor. Rotanızı hemen 20 derece değiştirin" komutunu tekrarlar. Gelen cevap şudur: "Ben ikinci sınıf bir denizciyim! Rotanızı değiştirseniz iyi olur." Kaptan daha da sinirlenir, bağırır ve hemen şu mesajı gönderir: "Bu bir savaş gemisidir, rotasını hemen şu anda değiştirsin." Bunun üzerine karşı taraftan tek cümlelik bir mesaj alınır: "Bu da bir deniz feneridir!" Savaş gemisi rotasını mecburen değiştirir. Kurallar da deniz fenerleri gibidir. Doğa kanunları nasıl değişmezse, onlarda değişmezler...

Prof. Dr. Osman MÜFTÜOĞLU Hürriyet

Rüya Yorumlamak

Rüya Yorumlamak
Aynı rüya farklı zaman ve yerlerde görülürse, bunun yorumu da farklı olur. Bazen aynı rüyayı değişik insanlarda görebilir, ancak her insanın ruhu ve manevi dünyayı anlayışı, yaşamı farklıdır. Bundan dolayı da yorumu özünden bir şey kaybetmese bile yorumu ve yansıması farklı olur. Zaman zaman başkaları ile ilgili rüyalar da görebiliriz; bizi hiç ilgilendirmeyen bir rüya, bir başka bir başka yakınımızı ilgilendirebilir.

Rüyaları yorumlarken tarafsız olmak, duygulara kapılmamak, karamsarlaşmamak gerekir. Bu arada rüyada sadece bir şekil veya olayı değil, her şeyi birlikte yorumlamalıdır. Rüyadaki renkler de büyük önem taşır.

Rüyada görülen bazı insanlar tanıdıksa, adlarına da dikkat edilmelidir. Bu adların anlamları da yaklaşan bir durumu haber verebilir.

Örneğin derdi, sıkıntısı olan biri rüyasında adı Necati olan birini görürse sevinmelidir. Çünkü Necati "kurtuluş" anlamına gelmektedir. Bu durumda rüyayı gören dertten, sıkıntıdan kurtulacaktır. Rüyaları tarafsızca yorumlamalı ve ayrıntıları da değerlendirmelisiniz.

Rüyalar Hakkında En Sık Sorulan 11 Soru

Rüya hafızamı nasıl geliştirebilirim? "Lucid Dreaming" nedir? Rüyalar gelecekten haber verebilirler mi? Ve en sık sorulan diğer sekiz sorunun yanıtları....


HERKES RÜYA GÖRÜR MÜ?

Evet.Laboratuar çalışmalarına göre, rüyalarımızın birçoğunu uykunun REM safhasında deneyimliyoruz. REM (rapid eye movement) fazı, ismini bu devrede hızla hareket eden gözkürelerimizden almış. Bu safhada beyin elektriksel olarak oldukça aktif, buna karşılık bedenimizin hemen tüm kasları tamamen gevşemiş durumda. Bir gece boyunca ortalama 3-4 kez REM uykusuna gireriz ve bu her 90-100 dakikada bir meydana gelir. Uykumuzu uzatırsak, her bir REM safhası da gecenin başındakilere oranla daha uzun olurlar. Uykunun son REM siklusu ortalama 45 dakika sürer ve en canlı rüyalarımızı da bu sonuncu REM’de görürüz.


RÜYALARIMIZI HATIRLAMADA NEDEN ZORLUK ÇEKERİZ?

Bazı insanlar gece boyunca gördükleri tüm rüyaları büyük bir netlikle hatırlayabilirlerken bazılarıysa ya hiç rüya görmediklerini zanneder veya nadiren rüyalarını hatırlarlar. Uyku boyunca meydana gelen hemen hemen herşey (rüyalar, gece boyunca kısa süreli uyanıklıklarda aklımıza gelen düşünceler, vs..) sabah olduğunda unutulur. Uykunun doğasında tüm bunları –hemen yazılmadığı takdirde- unutturan bir şeyler var. Bazen günün orta yerinde veya görüldükten fünler sonra aniden bir rüyayı hatırlarız. Demek ki, rüyalar tamamen kaybedilmiyorlar; sadece onları gizlendikleri yerden çıkarmaya dair zorluk çekiyoruz uyandığımızda. Uyku ve rüyalar, alkol de dahil olmak üzere, kullanılan maddelerden ve ilaçlardan oldukça etkilenirler. Dahası, düzenli kullanılan bir ilacın aniden kesilmesi kabuslara neden olabilir. Bu nedenle, doktorunuza, size verdiği ilaçların bu tip yan etkileri olup olmadığını sormanızı tavsiye ederim.


RÜYA HAFIZAMI NASIL GELİŞTİRİRİM?

Bunun en temel yolu, uykuya dalmadan hemen önce kendinize şu cümleyi tekrarlamaktır: “Göreceğim rüyaları hatırlamak istiyorum.” Yatağınızın yanıbaşına bir not defteri veya kayıt cihazı koyun. Uyandığınızda, yatağın içinde mümkün olduğunca az hareket edin ve başlamakta olan gün hakkında hiçbir şey düşünmemeye çalışın. Yanınızdaki kağıda gördüğünüz tüm rüyaları veya gözünüzün önünde kalan imgeleri kaydedin. Konsantrasyonunuzu bozabilecek en ufak şey, rüyanızın hafızanızdan yavaş yavaş silinmesine yol açacaktır. Eğer rüyanızın tamamını hatırlayamıyorsanız, çok zayıf bir hatıra da olsa, uyanmadan önce aklınızda olan son şeyi yazın.


RÜYALAR RENKLİ MİDİR?

İnsanlar rengi ancak gerçek anlamda görsel bir deneyimin doğal bir parçası olarak algıladıkları veya rüyalarını hatırlamakta zorlandıkları için rüyalarının renksiz olduğunu iddia etseler de rüyaların hemen hepsi renklidir. Günlük hayatlarında renklerin daha fazla farkında olan insanların anlattıkları rüyalarda renklerin yine kuvvetle vurgulandığı dikkati çeker.


RÜYALARDA GÖRÜLENLERDEN ÖĞRENİLEBİLECEK BİR ŞEY VAR MIDIR?

Her ne kadar bilimadamları bu konuda birbirine karşıt fikirler sürüp tartışmaya devam ediyor olsalar da, kendi gördükleri rüyalar üzerine çalışma yapan veya yapılan insanların hepsi de rüyalarının onlar için çok anlamlı olduğunu vurgularlar. Rüyalar, rüyayı gören kişinin duygularını, düşüncelerini, davranışlarını, kişilik yapısını, tepkilerini ve değer yargılarını anlamakta çok işe yararlar. Birçok insana göre, rüyalar çözülmek için bekleyen sorunlara ışık tutarlar. Dahası, sanatçılar, yazarlar ve bilimadamları rüyalarında sık sık yaratıcı fikirler bulduklarını söylerler.


RÜYALARIMI YORUMLAMAYI NASIL ÖĞRENEBİLİRİM?

Akılda tutulması gereken en önemli nokta, rüyalarınızın sizin şahsi duygu ve düşüncelerinizi yansıttığıdır. Rüyanızda gördüğünüz insanlar, olaylar durumlar ve duygular tamamen size özeldir. Bazı rüya uzmanları şu teoriyi savunurlar: “Farklı insanlar, kültürler ve zamanlarda karşımıza çıkan tipik ve arketipik rüyalar ve rüya elemanları vardır.” Bununla birlikte, genellikle, aynı imge veya sembolün farklı insanlar için farklı anlamları vardır. Örneğin, rüyada görülen bir fil bir hayvan bakıcısı için farklı, en sevdiği oyuncağı peluş bir fil olan bir çocuk için bambaşka anlama sahiptir. Bu yüzden “Rüya Tabirleri Sözlüğü” adı altında piyasaya sürülen kitaplardaki açıklamaların birçoğu kullanışlı olmaktan uzaktır. Yapılması gereken en doğru çalışma, rüyanızda gördüğünüz her imgeyi ve size çağrıştırdıklarını sabırla ve ısrarla düşünmek ve gün içinde bu imgelerin hayatınızla paralellik gösteren bağlantılarını sorgulamaktır. Eğer bir rüya günlüğü tutar ve uzunca bir sürenin sonunda kaydetmiş olduğunuz rüyaları topluca incelerseniz bütünsel rüya yaşamınıza dair en doğru manzarayı elde edersiniz.


AYNI RÜYAYI DEFALARCA GÖRMEM NE ANLAMA GELİR?

Tekrarlayan rüyalar, aynen herhangi başka bir rüyayı ele alır gibi incelenebilir. Araştırmacının yapması gereken şey, rüyada görülenler ile rüyayı gören kişinin duyguları, düşünceleri, davranışları, kişilik yapısı ve değer yargıları arasında paralellikler aramaktır. Tekrarlayan rüyaların simgelediklerini çözmek, çoğu zaman, rüyayı gören kişinin uzunca bir süredir boğuşmakta olduğu bir sorunu halletmekte yardımcı olur. Tekrarlayan rüyaların hangi sıklıkta görüldüğü, görülen gecelerin öncesindeki günlerde yaşanılanlar arasında bir paralellik olup olmadığı, her tekrarda farklılaşan detaylar olup olmadığı yorumcu için önem arzeder.


KABUS GÖRMEK NORMAL MİDİR?

Kabusların nedenleri arasında stres, travmatik deneyimler, emosyonal güçlükler, kullanılan ilaçlar veya hastalıklar vardır. Bununla birlikte, günlük hayatında bunlar veya benzeri hiçbir sorunu olmamasına rağmen sık sık kabus gören insanlar vardır. Son çalışmalar, bu insanların ortalamaya göre çok daha açık, hassas, inançlı ve duygusal olduklarını gösteriyor.


RÜYANIZDA ÖLDÜĞÜNÜZÜ VEYA UZUN BİR DÜŞÜŞÜN SONUNDA YERE ÇARPTIĞINIZI GÖRÜRSENİZ GERÇEK HAYATTA DA ÖLECEĞİNİZ DOĞRU MU?

Hayır, bunun gerçekle hiçbir alakası yok. Rüyasında öldüğünü veya yere çarptığını anlatabilen birileri olduğuna göre böyle bir varsayımın gerçekle ilgisi olamaz. Kendi adıma şunu söyleyebilirim: “Uzun yıllardır lucid rüyalar görüyorum ve yapmayı en sevdiğim şeylerden biri de rüyada olduğumu bildiğim için yüksek binaların tepesinden atlayıp yere çakılmayı denemek. Bunu takiben en severek yaptığım şey, rüyada yanımda olan ve yaptığım bu gösteriyi seyreden insanlara ölmememin tek nedeninin o anda rüya olmam ve onların da hayali kahramanlar olduklarını söyleyip eğlenmek.”


RÜYALAR GELECEKTEN HABER VEREBİLİRLER Mİ?

Henüz gerçekleşmemiş olaylara dair haber verdikleri iddia edilen birçok rüya vardır. Bunların bazıları tesadüftür, bazıları hafızamızın bize oynadıkları bir oyundan ibarettir veya öğrenilen bir olay ile zihnimizde sürekli şekil değiştirmeye müsait bir şekilde dolanıp duran bir rüyamız arasında kurduğumuz bağlantıların sonucudur. Ancak; durugörü, telepati ve geleceğe dair rüyalarla ilgili çalışmalar yapan bazı laboratuarların sundukları raporlarda (ki bu konularda laboratuar çalışması yapmak oldukça güçtür) değişken sonuçlar elde edildiği bildirilmiştir. Elimdeki yabancı metinlerde bu tip laboratuar çalışmalarının varlığından sözedilmekle birlikte isim verilmediği için kaynakça gösteremiyorum, daha detaylı bir araştırmayı hakediyor. Benim ve çalışma arkadaşlarımın bu konu hakkında net bir sonuç sunabilecek veriye sahip olmadığını göz önünde bulundururarak, öznel bir yanıt vermektense konu hakkında tecrübeli insanları sitemize yazmaya davet ediyorum.


RÜYALARI KONTROL ETMEK MÜMKÜN MÜDÜR?

Uyumadan hemen önce kendimize uygulayacağımız telkinlerin yardımıyla rüyalarımızı etkilemek mümkündür. Bir dğer yolun adı da “lucid dreaming”dir. “Lucid” rüyalarda, tamamen uykuda ve rüya içinde olunmasına karşılık, birey rüyada olunduğunun farkındadır. Bazen insanlar bu tip rüyaları spontan olarak deneyimleyebilirler. Doğru bir çalışma ile bunu yapmayı öğrenmek ve böylece rüyalarımızın akışı üzerinde büyük bir kontrole sahip olmak mümkündür. Bazı şeylerin kontrolü diğerlerinden daha kolaydır; bununla birlikte, rüya üzerinde mutlak kontrol hemen hemen imkansızdır.


Rüya Tabirleri Sözlüğü

Rüya ve İslam

İslam âlimlerinden bazıları rüyanın, rüya melekleri tarafından gösterildiğine inanırlar. Bunun da insana rüyasında refâkat eden rüya meleklerinin, insan ruhuna refâkat ederek değişik yerlere götürülüp gezdirilmesi şeklinde olduğunu söylerler. Bu seyahat sırasında ruhun gördüğü olaylar, akıl veya zihin olarak tabir edilen hafıza tarafından kaydedilir, sonra yeri ve zamanı geldikçe veya uyandıktan sonra bir şekilde hatırlanır.

Rüya hakkında hemen herkes bir şeyler söylemiş ve özellikle İslam alimleri, rüya tabircileri ve filozoflara varıncaya kadar herkes, rüya üzerine değişik yorumlar yapmışlardır. Burada Risale-i Nur külliyatından Mektubat isimli eserde geçen ve üstat Bediüzzaman'ın naklettiği güzel bir rüyayı ve rüyalara ait bazı ilmi gerçekleri ifade eden bir bölümü nakletmek yerinde olacaktır. Şöyle ki:

"Bir zaman kalp ehli iki çoban varmış. Kendileri ağaç kâsesine süt sağıp yanlarına bıraktılar. Kaval tabir ettikleri düdüklerini, o süt kâsesi üzerine uzatmışlardı. Birisi "Uykum geldi." deyip yatar. Uykuda bir zaman kalır. Ötekisi yatana dikkat eder, bakar ki; sinek gibi bir şey, yatanın burnundan çıkıp, süt kâsesine bakıyor ve sonra kaval içine girer, öbür ucundan çıkar gider, bir geven altındaki deliğe girip kaybolur. Bir zaman sonra yine o şey döner, yine kavaldan geçer, yatanın burnuna girer; o da uyanır. Der ki: "Ey arkadaş! Acayip bir rüya gördüm." O da der: "Allah hayır etsin, nedir?" Der ki: "Sütten bir deniz gördüm. Üstünde acayip bir köprü uzanmış. O köprünün üstü kapalı, pencereli idi. Ben o köprüden geçtim. Bir meşelik gördüm ki, başları hep sivri. Onun altında bir mağara gördüm, içine girdim, altın dolu bir hazine gördüm. Acaba tabiri nedir?" Uyanık arkadaşı dedi: "Gördüğün süt denizi, şu ağaç çanaktır. O köprü de, şu kavalımızdır. O başı sivri meşelik de şu gevendir. O mağara da, şu küçük deliktir. İşte kazmayı getir, sana hazineyi de göstereceğim." Kazmayı getirir. O gevenin altını kazdılar, ikisini de dünyada mesut edecek altınları buldular.

İşte yatan adamın gördüğü doğrudur, doğru görmüş, fakat rüyada iken ihatasız olduğu için tabirde hakkı olmadığından, âlem-i maddî ile âlem-i manevîyi birbirinden fark etmediğinden, hükmü kısmen yanlıştır ki, "Ben hakikî maddî bir deniz gördüm." der. Fakat uyanık adam, âlem-i misal ile âlem-i maddîyi fark ettiği için tabirde hakkı vardır ki, dedi: "Gördüğün doğrudur, fakat hakikî deniz değil; belki şu süt kâsemiz senin hayaline deniz gibi olmuş, kaval da köprü gibi olmuş ve hakeza..." Demek oluyor ki; âlem-i maddî ile âlem-i ruhanîyi birbirinden fark etmek lâzım gelir. Birbirine karıştırılsa, hükümleri yanlış görünür. Meselâ: Senin dar bir odan var; fakat dört duvarını kapayacak dört büyük âyine konulmuş. Sen içine girdiğin vakit, o dar odayı bir meydan kadar geniş görürsün. Eğer desen "Odamı geniş bir meydan kadar görüyorum", doğru dersin. Eğer "Odam bir meydan kadar geniştir" diye hükmetsen, yanlış edersin. Çünkü âlem-i misali, alemi hakikiye karıştırırsın."


Rüya Tabirleri Sözlüğü
Rüya Nedir?
Geçici ölüm denilen uykuda görülen garip haller... Niçin ve ne surette rüya görüyoruz? Bu bir fenomendir. İlk insan'ın yaratılışından bu güne kadar filozoflar, bilim adamları çeşitli şekillerde açıklamışlar, düşünmüşler, fakat rüyayı kesin bir şekilde belirleyememişlerdir. Ancak şu kadarını bilmemizde fayda vardır ki rüya, büyük ve soyut bir dünyadır.

Aynı zamanda rüya, öldükten sonraki yaşantımız ile de ilişkilidir. Bu ilişkiyi yakalamak, temiz duygu ve ruh temizliğiyle ancak mümkün olabilmektedir. Rüya ile çok ince gerçekler keşfedilmiş ve sonsuza kadar da keşfedilmeye devam edilecektir. Chicago üniversitesi uyku araştırmalarından Allan Rechtschaffen uykunun hiç bir fonksiyonu olmadığını tespit etmiştir. Adale yorgunluklarının azalmasına rağmen vücudun dinlenmesi için uykuya ihtiyacı olmadığını söylemiştir. Çünkü vücudumuzdaki hücrelerin kendi kendilerini tamir etme yeteneği vardır. Araştırmacıların tespitlerine göre bu esnada faaliyetten uzak olmasına, ya dinlenme veya uyku durumunda bulunmasına da gerek yoktur. Uyku sırasında alınan EEG kayıtları üzerinde yapılan incelemelerde beyinde faaliyetsizlik görülmemiştir.

İngiltere Milli Fizik Laboratuarı Kompütür bilimleri bölümünde psikolog araştırmacı Dr. Evans'a göre uykunun tek maksadı rüya görmemiz için, zemin hazırlamasıdır. Stanford Tıp Merkezi Uyku Kliniği doktoru Dr.William Dument'in görüşüne göre ise; rüya görmek son derece önemlidir. Rüyalar fiziki dengenin oluşmasını sağlamaktadır.


Bilimsel Tarif

Biyoloji süratle gelişirken rüyaları bilinç altındaki beyin olaylarına bağladı. Ne var ki, rüyaların zamanı aşan farklılıkları kimsenin gözünden kaçmış değildir. İstisna denerek uzun süre konuya ters açıdan bakıldı.

Ünlü bir bilim adamı "Fizik ve Biyolojide istisna olmaz. Tek bir olayın bile açıklanması gerekir." hükmü ile metafizik olaylara bilimsel bir kapı araladı.

Rüyalar metafizik bir olaydır. İç dünyamızdan doğar. Zaman ötesi nitelikleri ile birlikte bilinç altına yansıyarak bize ulaşır. Bu arada bilincin ve şuur altının şekillerine ve fotoğraflarına bürünür.

Zaten eski psikiatristlerin rüyaları bilinç altı diye nitelendirmesi onların bu özelliklerinden gelir. Hatta iç dünyadan gelen rüya olayının bilinç altında doğmaz. İçimizdeki ben den bize gelen mesajlardır. Bunun önemli delilleri vardır.

Rüyalar çok kısa sürede görülür. Uyandığımız zaman 15 - 20 dakika anlattığımız rüya bilimsel olarak ispatlanmıştır ki, bir kaç saniyede görülmüştür. İç dünyadaki kişiliğimizin madde ötesi olması sebebi ile rüyalarda zaman ötesinde cereyan eder. Birkaç saniyelik süre rüyanın şuur altına, oradan bilince geçmesi süresidir. Yoksa rüyada zaman sıfırdır.

Rüyalarda bir iç spiker vardır. Gördüğümüz bir rüyayı anlatırken "Bir şehre gitmiştim. Orası filanca şehirmiş. Bir kimse gördüm o filanca imiş." dediğimiz zaman bu bilgiyi bize birinin görünmeden söylediğini fark ederiz. İşte bu spiker iç dünyamızdaki ben, asıl kişiliğimizdir.

Rüyalar bazen açıkça bazen üstü kapalı olaylara bürünmüş olarak geleceği haber vermektedir. Bilim tarihinde ve günlük hayatımızda geleceği olduğu gibi gösteren rüyalara sık rastlanmıştır. Bilim tarihine geçen bu tarz ünlü bir rüya Abraham Linkol' ün rüyasıdır.

Bazı rüyalar açık değildir şekillere bürünmüş gizlenmiştir. Bu rüyanın şuur altından geçerken aldığı fotoğraflardan meydana gelen karışık bir şekildir. Rüya yorumu bu karışık şekillerin analizi anlamını taşımaktadır. Gelecekten haber veren içimizdeki öz varlığımız, ölümsüz olan madde ötesi yanımızdır.


Rüya Tabirleri Sözlüğü

Tıp da, sarı çiçeğin şekeri düşürdüğünü doğruladı


Anadolu'da şeker hastalığına iyi geldiği gerekçesiyle kaynatılarak içilen sarı çiçek bitkisinin etkinliğini araştıran bilim adamları, bitkiden elde edilen molekülün farelerde kan şekerini düşürdüğünü belirledi.


Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Tamer Mungan, Anadolu'da halkın bazı hastalıkları iyileştirici etkisi olduğu gerekçesiyle sıklıkla kullandığı bitkilerin etkinliğini araştırdıklarını söyledi. Mungan, göller bölgesinde yaygın yetişen 'sarı çiçek' (helichrysum plicatum) bitkisinin, Gazi Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi işbirliğiyle bitkinin anti diyabetik, antioksidan etkilerinin mekanizmasını belirlemek için çalışma yaptıklarını anlattı. Çiçeğin saflaştırılan hammaddesinden elde edilen ekstrenin, diyabet oluşturulan gebe farelere 14 gün boyunca uygulandığını dile getiren Prof. Dr. Mungan, 15'inci gün yapılan testlerde farelerde kan şekerinin düştüğünü kaydetti. Antalya, aa